“HASTA KUMARBAZIN ÖLÜMÜ”
(Necip Fazıl KISAKÜREK)
Sokaktan “akşam simidi!” sesleri geliyordu. Hasta kumarbazın pansiyon sahibesi Macar kokanası, üzerine soluk ve yırtık bir kadife örtülü masada, mıncıklana mıncıklana sefil bir hâle gelmiş iskambil kâğıtlarıyla pasyans açıyor.
Kalktı, elektriği yaktı.
Sokaktan sesler:
Akşam simidi, akşam simidi!
Kiracısının odasını düzelttiği saat buydu. Hasta kumarbaz, hemen her gün bu saate kadar uyur, akşamüzeri çıkıp giderdi.
Önlüğünün cebinden oda kapısının ikinci anahtarını çıkardı, koridoru geçti ve kapının önünde durdu.
Hayret!
Anahtar döndüğü hâlde kapı açılmıyordu. Demek ki arkasından sürgülüydü.
Yani hasta kumarbaz içeride…
Gerçekten hayret!..
Bu saate kadar evde kaldığı hiç vaki değildi.
Macar kokanası, kapıyı birkaç kere vurdu, ses yok…
Kulak verdi:
İçeriden garip bir hırıltı geliyor. Fakat insan sesine benzemeyen maden gibi hırıltı…
Bir an durdu ve sonra şiddetle, peşinden daha şiddetle kapıyı yumrukladı. Hiçbir ses yok… Derinlerden bir hırıltı, tavada yemek yanıyormuş gibi bir hışırtı; o kadar…
Macar kokanası hızla döndü, koridorun avluya bakan penceresini açtı, aşağıya sarktı ve haykırdı:
-Durmuş Efendi! Durmuş Efendi!..
Aşağıdan gür bir ses:
-Ne var, madam?
-Sen gelir burada?
-Gelir!
Yine hasta kumarbazın kapısında… Yumruk üstüne yumruk… Kulağını kapıya dayadı.
A!.. Bir ses:
-Gong çalındığı zaman saat tam on dokuzdu!
Pansiyon sahibesi Macar kokanasında saati noktası noktasına bildirmek imkânı olmadığına, bildirinceye kadar zamanın birkaç saniye geçeceğine dair bir şuur yok… Bu, olsa olsa, hasta kumarbazda olabilir…
Kokana bağırdı:
-Radyo!.. Radyo açık bıraktı!
Artık hasta kumarbazın içeride ve kendi kendisine konuşan radyodan habersiz bir hâlde olduğu şüphesiz…
Macar kokanası kapıyı yumruklaya dursun… Apartman kapıcısı Durmuş Efendi kapıyı çalıyor…
Kadın kapıya atıldı ve açtı.
Yüzü ve sesi ağlamaklı:
-Durmuş Efendi! Radyo açık bıraktı!
-Ne demek o?
Kokana bozuk Türkçesiyle dilinin döndüğü kadar anlattı. Durmuş Efendi başını kaşıyor:
-Polise mi haber verelim, yoksa kapıyı zorlayıp da biz mi açalım?
Sonra, yüzüne aptal aptal bakan Macar kokanasına bir göz atıp kararını verdi:
-Belki hastadır, baygındır; en iyisi kapıyı bir açalım!
Ve yürüdü, kapının önünde durdu, sol eli tokmakta, sağ omuzu ile abandı. Kapı sallanan bir diş gibi sökülüverdi.
Girdiler:
Hasta kumarbaz yatağında… Sol eliyle yorganı başının üstüne kadar çekmiş ve öylece kalmış… Sağ eli yorganın dışında… Sağ elinin iki parmağı arasında sönük bir sigara… Sigaranın parmağına kadar geldikten sonra söndüğü etteki yanık yerinden ve yerdeki küllerden belli.
Macar kokanası koşup radyoyu kapattı. Durmuş Efendi de yorganı çekti:
Hasta kumarbaz, hafifçe sağına yatık, açıkgözleri yerdeki iskarpinlere mıhlı, hareketsiz…
Macar kokanası, elleriyle atkuyruğuna dönmüş oksijenli saçlarını kavrayarak haykırdı:
-Öldü!
Bir an kalakaldılar.
Hasta kumarbazın elektrikler kesildikçe yaktığı mum, bitme noktasına kadar gelmiş, küçük bir şamdan içinde ve radyonun üstünde…
Bir saat sonra, Macar kokanasının pasyans açtığı soluk ve yırtık kadife üzerinde eski bir daktilo makinesive masada iki polis. Polislerden biri elinde bir not, arkadaşına soruyor:
-Ekler arasında neler var?
-Hükümet tabibinin kalp sektesine dair raporuyla tespit edilen eşya listesi…
-Öyleyse yaz!.. Yazıyor musun?
-Evet!
Polis dikte ediyor:
“İlişik eşya listesine, kimlik vesikalarına ve şahitlerin ifadelerine göre, “Hasta Kumarbaz” lakabıyla tanınan ölünün, mıntıkamızda mevcut bütün kulüplere kayıtlı ve kumarı tek iş hâlinde devam ettirici bir şahıs olduğu anlaşılmıştır.” Yazıyor musun?
-Tamam!
Ve dikte eden polis, daktilo makinesinin tik taklarını bekledikten sonra devam etti:
-Tespit edilen eşya arasında ölüye ait not defterinin bazı anlaşılmaz ibarelerle dolu olduğu görülmüştür. Bu ibareler arasında polis incelemesi yönünden mühim olabilecek satırlar şunlardır: ”Herkes benim kumarı kumar için oynadığımı sanıyor. Bir zamanlar o kadar bağlı olduğum sanat ve edebiyatı bunun için bıraktığımı sanıyorlar. Hâlbuki ben kumarı, düşünmemek için oynuyorum. Ruhuma üşüşen sabit fikirlerin, beyin zarını yırtan vehimlerin biricik ilacı olarak onu buldum. Kumarı oynamayacak hâle geldiğim gün intihar etmekten başka çarem kalmayacaktır. Allah’ın bu imtihanı karşısında her defa hezimete uğrayan beni, bir de emanete kıymak günahından kim kurtaracak?... Hâlimden şu Macar kokanası kadar anlayacak birinin, damarına saplayacağı küçük bir iğne yeter!”
Dikte eden polis, son cümlenin yazılmasını bekledikten sonra başını kaldırıp Macar kokanasına hitap etti:
-Korkacak bir şey yok! Savcıya ifade verir ve ölünün senin iğnenle değil de, kalp sektesinden gittiğini morg raporuyla tespit ettirirsin! Orada ölüyü kesip biçerek her şeyi anlarlar ve hasta kumarbazın niçin öldüğünü keşfederler.
Macar kokanası, elleri yine saçlarında çığlık basıyor:
-Ben öldürdü! Olmaz!
Ve eliyle, masanın bir kenarındaaçık karmakarışık duran kâğıtların üstündeki Macar Kralını gösterip haykırdı:
-Bu öldürdü, bu öldürdü! Gece odasına girdi, öldürdü!
Daktiloda yazı yazan polis güldü:
-Biz de kâtili nerede arıyoruz değil mi?
***
Necip Fazıl’ın Hikâyelerinin Genel Özellikleri
Necip Fazıl Kısakürek, şiirden hikâyeye, romandan tiyatroya, düşünce yazılarından tarih ve tasavvuf yazılarına kadar pek çok tür ve alanda eserler vermiş bir sanatçı, düşünce adamıdır. Bu yazarlık serüveninde kendine bir dava adamı pozisyonu çizmiş, bu yüzden de eksik gördüğü her alana koşmuş, ürünler vermiş, düşünceler üretmiştir. “Hadiseleri fikirleştirme, fikirleri hadiseleştirme” sanat yaklaşımı her zaman başat anlayışı olmuştur. Şiire, tiyatroya, romana tümüyle bu açıdan bakmıştır.
Bu yüzden onun hikâyelerini bu sanat yaklaşımından, mücadelesinden ayrı tutmak mümkün değildir. Pek çok hikâyesi bu anlayışı yansıtır. Özellikle son dönem hikâyeleri mesaj ağırlıklı hikâyelerdir ve hikâye sadece karşılıklı fikir tartışmalarıyla oluşur. Bu hikâyelerde baskın amaç bir doğrunun açıklanmasıdır.
Ancak 1928 ila 1971 tarihleri arasında yazdığı hikâyelere toplu olarak bakıldığında farklı anlayışlarla hikâyeler yazdığını görürüz. İlk dönem hikâyelerinde korku ve fantastik hikâyeler yoğundur ve en güçlü hikâyeler de bunlardır. Necip Fazıl özellikle “Hasta Kumarbaz” tiplemesi üzerinden psikolojik derinlikli hikâyeler, daha sonra da mesaj ağırlıklı hikâyeler yazmıştır.
Bir kısım hikâyeleri kumar ve hasta kumarbaz tipi etrafında şekillenirken, bir kısmı da ölüm, yalnızlık, korku vs. temalar çerçevesinde şekillenir.
Necip Fazıl Kısakürek’in hikâyelerinin önemli yönü yazarın okuyucuya ya bir mesaj iletmek yahut fikir vermek için hikâye türünü seçmiş olmasıdır.
Necip Fazıl’ın hikâyelerinde ölüm, yalnızlık, korku başlıca temalardır. Ama bu hikâyelerdeki ölüm, korku ve yalnızlık temaları, sadece psikolojik bir daralmadan, bunalmadan ve soyutlamadan ibaret değildir. Bunlarhayatın, ölümün anlamını arama, anlamlandırma, insanların boğuşup durduğu varlığı bir kaos olarak görmenin ötesindedir. Bu temalar, ogiriftlik içindeki uyumun, ahengin zorluğu ve güzelliği ile derinleşme çabası olarak değerlendirilebilir.
Necip Fazıl “Hikâyelerim” adlı eserinde deliler, ecinniler, kumarbazlar, ermişler gibi hep uçta yaşayan insanları gündeme getirir. Ruhlarında uçurum açılmışların derinliklerine bakar, vehimler ve saplantılarla yaşayan insanları seslendirir. Sıradan, küçük insanların değil kıyıdakilerin, çarpılmışların dünyalarına bakar. Onun kahramanları hep sorularla, vehimlerle yaşamakta, hayata sığmamaktadır. Tüm hikâyeler ölüm, kader, ruh, yokluk, varlık kavramları etrafında döner.
Bu yüzden kelimeleri sert, benzetmeleri uç, anlatım gergindir. Çünkü her hikâyenin bir kıssadan hissesi vardır. Necip Fazıl’ın hikâye anlayışı felsefi bir sorunun hikâye edilmesidir. O, hikâyelerinde, felsefi / külterel / dinî bir meseleyi hikâye üzerinden örnekler.
1967 yılında yayımladığı “Surat, Maça Kızının İntikamı, Hasta Kumarbazın Ölümü, Hasta Kumarbazın Not Defterinden” gibi hikâyelerinde kumar tutkusunu işlemektedir. “Hasta Kumarbaz”ın anlatıldığı seri hikâyelerde inanç ve kumar ilişkisi irdelenirken nefs, kader, iradeolayları tartışılır. “Rehinlik Maymun”, “Yemin”, “Matmazel Fofo”, “Kanaryanın Ölümü” gibi hikâyeleri kumar tutkusu, kumarbazın ruh hâli, kumarın felsefesi ekseninde oluşur:
“Ben diyorum ki, kumarbaz Allah’ı duymak hususunda doğramacıya veya banka memuruna nazaran biraz daha fazla şans sahibidir. Zira kumarbaz meçhule güvenir, meçhule tohum serper ve ondan mahsul ister; akıl, mantık, hesap, bilgi üstünde bir meleke arar, ancak bu melekenin görebileceği bir âlem bulunduğuna inanır ve bütün bunları bilmeden yapar. Allah ise en büyük malumu, meçhul olmaktan ibaret temel varlık… Demek ki, Allah’ın tecelli estetiğiyle kumardaki alet dehası arasında bir yakınlık var.”
Kumarbaz, ölüm korkusu ve imanla kumar tutkusundan kurtulmaya çalışırsa da her defasında yenilir. Yaşadığı tam bir çarpılma ve yenilgidir.
“Surat” hikâyesinde kumarbaz yine Allah’ın varlığını ve görünürlüğünü ressam arkadaşına anlatmaktadır. “Kumarbaz artık kumar oynamasın.” diye eve kapatılır; o buna karşılık bu kez de düşünmeye başlar. Kumarbaz düşündüğünde ise Allah’tan başka kimseyi görememektedir. Düşünmemek için kumar oynamaktadır. Çünkü “Allah o kadar belirli ki, belirişindeki keskinlik yüzünden görülmüyor.” ifadesini kullanır.
“Maça Kızının İntikamı”nda hasta kumarbaz anlatmayı sürdürür. “Hasta Kumarbazın Ölümü”nde nihayet kumarbaz ölür ve bir not bırakır: “Herkes beni kumarı kumar için oynadığımı sanıyor. Bir zamanlar o kadar bağlı olduğum sanat ve edebiyatı bunun için bıraktığımı sanıyorlar. Hâlbuki ben kumarı düşünmemek için oynuyorum.”
“Hasta Kumarbazın Not Defterinden”adlı hikâyede hasta kumarbazın kumardan kurtulmak için verdiği mücadele ve sonunda kaybedişi notlarından aktarılır. Necip Fazıl, oysa “bu bağlılığın bu şekli kumardan çözülüp Allah’a iliştirilecek olsa gayelerin gayesi gerçekleştirilmiş olur.” hükmünü veriyor.
“Rehinlik Maymun” hikâyesinin kahramanı hasta kumarbaz, tahsil için Paris’e gider. Ancak kahraman her şey ile alakasını kesip kumara yönelir.
“Kanaryanın Ölümü” hikâyesinde kahraman bir bankada memur, kumar düşkünlüğü ve nerede yatıp kalktığı belli olmayan bir tiptir. Necip Fazıl da Fransa’dan döndükten sonra bohem hayatı yaşamıştır. Bir bankada çalışmış ve sürekli kumar oynamıştır.
“Surat, Maça Kızının İntikamı, Hasta Kumarbazın Ölümü, Hasta Kumarbazın Not Defterinden” hikâyelerinin kahramanı olan “hasta kumarbaz” Necip Fazıl’ın hayatından izler taşır. Kumar bağımlılığından kurtulmak için çırpınan ruh, aslında Necip Fazıl’ın kendi ruhudur. Bu hikâyelerde göze çarpan unsurlar vehim, korku, hafakan ve çelişkidir. Ancak kahraman hep vehimlerine ve korkularına yenilmektedir. O, henüz bunları yenecek güce ve yetkinliğe erişmemiştir.
“Hasta Kumarbazın Ölümü” Hikâyesinin Unsurları
“Hasta Kumarbazın Ölümü” hikâyesi, bir durum hikâyesidir. Durum hikâyesi, bir ana olay çevresinde gelişmeyen, hayattan bir kesit sunan, belli bir insanlık durumunu, belli bir ortam içinde anlatan hikâyelerdir.
Durum hikâyelerinde olaydan çok yoruma, psikolojik tahlillere yer verilir; okuyucuda bir izlenim uyandırılır.
Necip Fazıl, hikâyelerinde çoğu kez olaya yer vermez. Yazar karşılıklı konuşmalarla “olay”ın eksikliğini okuyucuya hissettirmemeye çalışır. Bunu diyaloglarla aşma çabasına girer. Aynı diyaloglar sayesinde mantık oyunlarına başvurarak okuyucuya mesajını ulaştırmaya ve bu mesajlarla okuyucuyu belli bir yöne kanalize etmeye çalışır.
Necip Fazıl’ın hikâyelerindeki teknik problemlerden biri diyalogların akışında ortaya çıkar. Bu diyaloglar, normal bir konuşma akışı seyrinde cereyan etmez. “Hasta Kumarbazın Ölümü” hikâyesindeki diyaloglarda Macar kokanasının yabancı aksanıyla verilen konuşmaları, hikâye metnine başarılı şekilde yansıtılamamıştır. Diyaloglar, yazarın yönlendirme ve müdahaleleri ile yürümektedir. Yazarın bu diyalogları vermesindeki amaç; bilgi vermek, bir fikri aktarmak ve hikâyeyi özetlemektir.
Necip Fazıl, hikâyelerini bazen birinci kişi ağzından aktarır. Bazen hikâyesini anlatmak için olayla bağlantısı bulunmayan, sadece olayı anlatmaları için yazar tarafından vurgulanmış anlatıcı kişiler karşımıza çıkar. Nitekim “Hasta Kumarbazın Ölümü” hikâyesinde anlatıcı pozisyonundaki yazarın olaya müdahale ederek açıklamalarda bulunması ve Macar kokanasının aleyhinde yorum yapması buna örnek gösterilebilir.
Necip Fazıl’ın hikâyelerinin tamamına yakınında ruhsal yönden karakter çözümlemeleri, hayalî arayışlar ve temellendirmeler” görülür. Hasta kumarbazın not defterinden çıkan satırlarda, kumarı düşünmemek için bir kaçış ve unutma sığınağı olarak görmesi ve iç dünyası karmaşık, sancılı bir adamın hafakanlar ve gelgitler yaşaması, hikâyede dikkat çekici unsurlardandır.
“Hasta Kumarbazın Ölümü” hikâyesinin kahramanı “hasta kumarbaz”dır. Bunun dışında hikâyedeki kişiler pansiyon sahibesi Macar kokanası, apartman kapıcısı Durmuş Efendi ve ölümü soruşturmaya gelen iki polis memurudur.
“Hasta Kumarbazın Ölümü” hikâyesinde ömrünü kumar oynamakla geçiren hasta bir kumarbazın bir pansiyon odasında ölü bulunması anlatılmaktadır.
Hikâyenin zaman ve mekân unsurlarını da şöyle belirtebiliriz: Hikâyedeki zaman akşamüzeridir. Çünkü hikâye bir simit satıcısının sesiyle başlar: “Akşam simitleri!.. Akşam simitleri!..” Ayrıca Madam odanın elektriği yakar.
Hikâyenin geçtiği tek mekân, pansiyon olarak işletilen bir apartman dairesidir. Hikâyenin teması: Ölüm, korku ve yalnızlıktır. Hikâyenin ana fikrini şöyle belirtebiliriz: Hakikati ara çabasındaki insan, hayat ve nefs mücadelesinde bazen çıkmazlara saplanıp hezimete uğrayabilir.
Hikâyede merak unsurlarının kullanıldığını da görüyoruz. Bunlar “hasta kumarbazın kaldığı oda kapısının açılmaması, içeriden garip hırıltıların gelmesi, hasta kumarbazın not defterinden çıkan gizemli ifadeler” olarak belirtilebilir.
Hikâyenin çözüm bölümünde ölüm karşında panikleyen pansiyon sahibesi Macar kokanasının korkuyla hasta kumarbazı kendisinin öldürmediğini, duvarda resmi asılı Macar kralının onu öldürdüğünü söylemesi, hikâye tekniği ve mantık açısından çok da inandırıcı değildir. Oysa kumarbazın ölümü, resmî kayıtlara doktor raporuyla kalp sektesi olarak geçmiştir. Hikâye ironik bir cümleyle biter.
Ölümü soruşturmaya gelen “Polis: Biz de kâtili nerede arıyoruz değil mi?..”
Sonuç olarak şunu söyleyerek bitirelim. Necip Fazıl, diğer edebî türlerde olduğu gibi hikâyelerinde de düşüncesini eserleriyle muhataplarına ulaştırmaya çalışan bir düşünce adamıdır. Hikâyelerinde olaya fazla yer vermeden mesaja yöneldiği gibi bazen bunu diyaloglarla vermeye çalışır. Hikâyelerinde “ruh burkuntularından ürpermeler” dikkati çeker. Aslında o, hikâyelerinde kurtuluşu arayan, ruh dünyası karmaşık bir düşünce adamının hafakanlarla dolu vehimlerini, nefs mücadelesini, çıkmazlardan kurtulma çabalarını anlatmaktadır.
KAYNAKÇA
Güzel Yazılar Hikâyeler 1 (2010). Haz.: İsmail Parlatır ve diğerleri, 4. Baskı, TDK Yayınları, Ankara.
Necip Fazıl Kısakürek (1997). Hikâyelerim, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul.
Âlim Kahraman (1983). “Necip Fazıl Kısakürek’in Hikâyesi”, Mavera Dergisi, Necip Fazıl’a Rahmet Sayısı, S. 80-81-82.
Hüseyin Su (2005). “Kendini Arayan Ben’in Öyküleri”, Hece Dergisi, Büyük Doğu ve Necip Fazıl Kısakürek Özel Sayısı, S. 97.
Yasin Beyaz (2013). Necip Fazıl Kısakürek’in Hikâyeleri Üzerine Bir İnceleme, Dil ve edebiyat araştırmaları, S.7, Kış.
Necip Tosun (2013). Necip Fazıl’ın Hikâyeleri, Türk Dili dergisi, Mayıs 22.
Ademİşcan(2021). Necip Fazıl Kısakürek’in “Eski Elbiselerin Hafızası” Adlı Hikâyesi Üzerine Bir İnceleme,http://turkoloji.cu.edu.tr/YENI%20TURK%20EDEBIYATI/adem_iscan_necip_fazil_kisakurek_hafiza_hikaye.pdf. Erişim tarihi:7/10/2021
Halit Yıldırım (2021). Necip Fazıl’ın Hikâyelerinin Genel Özellikleri, www.edebiyatdefteri.com. Erişim tarihi:7/10/2021