Zor günlerden geçiyoruz. Türk ordusunun sınırı geçip Suriye topraklarında yapılan operasyonlara açıktan destek vermeye başladığı bir dönemde, içimizden birileri dünyalık beklentileri doğrultusunda “cadı kazanı”nı yeniden kaynatmaya başladı. Fırsatı ganimete çevirmek isteyen spekülatörler, bugünlerde küskünleri ve mağdurları kendi kulvarına çekebilmenin formüllerini arıyorlar.
Bitmek tükenmek bilmeyen algı operasyonları ve hedef kitlede davranış değişikliği oluşturmaya yönelik profesyonel taktik ve stratejiler birer ikişer arz-ı endam etmeye başladı. Sesleri marşlara ayarlanmış ihtilal gediklisi adamlar, büyük bir şamatayla pek yakında peşrev çekmeye başlayacaklar.
Bu kritik günlerde, savruk bir siyasetin peşine takılan muhterislerin, devletin bekası ve milletin geleceğini hiçe sayarak kılıçları şimdiden çekmiş olmaları, 2019’un zor geçeceğini gösteriyor. Öfke nöbetlerine tutulmuş partizanlar, üstü örtülmüş “görüşürüz” tehditleriyle aba altından sopa göstermeye başladılar. Yazık, hem de çok yazık!
Her ne kadar gizleseler de, niyetlerinin hâlis olmadığı açık seçik görülen bu gruplar, toplumu bir çatışma ortamına sürüklemek istiyorlar. Öfke, gerginlik ve nefretle hesap gününe bilenmek, bizi büyük sıkıntılara sokar. Görüyor sunuz değil mi, Amerikan gladyosu bizi en hassas yerimizden vurdu. Aynı mahallenin çocukları, 15 Temmuz’dan sonra karşı karşıya geldiler. Emperyalizm istese de içimize bu kadar fitne sokamazdı. Yarım asrı geçmiş bir ihmalkârlık; devleti inanılmaz bir zafiyete, milleti de korkunç bir şüphecilik ve itimatsızlığa sürükledi. Herkes biri birine “acaba?” diye şüpheyle bakmaya başladı. 15 Temmuz’un toplumsal hafızamızda bıraktığı sarsıntının yansımalarını daha yeni yeni hissetmeye başladık. Korku, şüphe, nefret, hezeyan… Bunlar bir çırpıda atlatılacak şeyler değildir.
12 Eylül sonrasında da böyle olmuştu. Tutuklamalar, mahkemeler, cezalandırmalar, mağdurlar ve devlete küsen gruplar vardı. Fakat 12 Eylül’ün mantalitesi ile 15 Temmuz’un ihaneti arasında dağlar kadar fark var. 12 Mart ve 27 Mayıs’ın toplumsal travmaları da hafife alınacak türden değildi; fakat bu 15 Temmuz başka… Bunda aldatılmışlık ve kandırılmışlık ön planda… 15 Temmuz’un ana tema ihanet!.. FETÖ yapılanması çözülmedikçe bu ihanet bir bilmece olarak kalacak. Kim haklı kim haksız, kim suçlu kim suçsuz, bütün ayrıntılarıyla belli olmayacak. Ne yazık ki, bu şüphe bizim beynimizi kemirip duracak.
Devlete karşı işlenen suçların elbette cezalandırılması gerekir. Devletin “ceberrut” yüzü bir tarafa, hukuk devleti ilkelerinden sapmadan yapılacak yargılamaların sonunda, şahıs suçlu ise cezalandırılması, suçlu değilse iade-yi itibarlarının geri verilmesi gerekir. Bunu ayıklayıp karar verecek olan da mahkemelerdir.
Şu Amerikan gladyosuna bakın ki, bizi 15 Temmuz öncesinde hukuk sistemimizden vurdu. Ne hazin bir durumdur ki, bu ülkenin genelkurmay başkanı, terör örgütü kurmaktan yargılandı ve cezaevinde yattı. Hukuk yoluyla yol kesenler, Millî İstihbarat Teşkilatını tarumar etmek istedi. Devletin bütün kademelerine bu gladyo yapılanmasının hâkim olmaya başladığını birçok kişi görüyor, hissediyor ve kaygılanıyordu. KPSS’de sorular çalındı. İltimas, torpil, hak tanımazlık alıp başını gitmişti. Ülkenin vatanseverleri hapislere tıkılmaya başlanmıştı. Devlete hâkim olma içgüdüsüyle hareket eden bir güruh, inanılmaz bir şımarıklıkla devletin ve milletin başına bela olmaya başlamıştı. Bunları unuttuk mu? Hayır!
Peşinden 15 Temmuz darbe girişimini yaşadık. Binlerce hâkim, savcı, avukat, polis, asker, bürokrat, vali, kaymakam, akademisyen, öğretmen, memur ve sivilin bu korkunç cenderenin içinde devlete karşı suç işledikleri iddiası ile tutuklandıklarını, şirketlerine el konulduğunu veya görevlerinden atıldıklarını gördük. Ağababaları yurt dışına kaçtı, binlercesi mahkemelerde hesap vermeye devam ediyor. Şimdi yapılması gereken suçluyu suçsuzdan ayırt etmektir.
FETÖ, bu ülkenin mütedeyyin insanlarını “Allah ile aldatarak” ibadet sıcaklığında kullandı. Şimdi de kin ve öfke nöbetleriyle doldurulmuş bu insanlar “başkaları” tarafından kullanmak istenebilir. Çünkü öfkenin ağır bastığı bir yerde akıl ile hükmetmek mümkün değildir. Yazımızın başında söylediklerimizi tekrar ederek bitirelim: Fırsatı ganimete çevirmek isteyen spekülatörler, bugünlerde küskünleri ve mağdurları kendi kulvarına çekebilmenin formüllerini arıyorlar. Dilerim bu girift hamleler, bizde toplumsal bir çatışmaya dönüşmez. 2019 zor geçecek vesselam zor!