Düşünce özgürlüğüne vurulan pranga, insanı nefessiz bırakır. Sudan çıkmış balık gibi bir o yana, bir bu yana çırpınır durur insan. İşin kötüsü kişinin kendini bir gruba, bir cemaate, bir siyasi partiye ya da bir futbol takımı taraftarlığına angaje edip ifade özgürlüğünü kendi eliyle kısıtlamasıdır.
Herhangi bir konuda sizin yanınızda serbestçe konuşan insanların mahalle baskısı ya da aidiyet duygusuyla olaylar karşısında nasıl sus pus olduklarını, yutkunarak mızrağı nasıl yuttuklarını hiç görmediniz mi?
Yazık! "Acaba ne derler?" korkusuyla konuşamamak kadar onur kırıcı ve ezikleyici başka birşey var mıdır? Bence bu itaat ve suskunluğun altında yarın beklentisi, çıkar ilişkileri, belli mi olur belki işimiz düşer menfaatçiliği, su akarken testini doldur anlayışı, bizden olsun da isterse çamurdan olsun şartlanmışlığı ve kapıkulluğundan gelen dalkavukluk yatmaktadır.
Maalesef bu menfaatperestlik, toplumun bütün kesimlerine sirayet etmiştir. Sadece toplumun alt kesimlerinde değil, okumuş yazmış grupların arasında da bu hastalıklı durum görülmektedir.
● Akademisyenin kariyer uğruna baskıya boyun bükmesi, hangi bilimsel metotla açıklanabilir?!
● Zamparanın namustan, hırsızın dürüstlükten, yalancının doğruluktan, soysuzun sülaleden, haramzâdenin haktan- hukuktan, gaspçının adaletten, cahilin bilgiden ve âlimin balığın çıktığı kavaktan bahsetmesi ne kadar samimi ve inandırıcıdır!?
● Kafeste muhabbet kuşu besleyenlerin özgürlükten dem vurmaları da ne tuhaf şeydir Allah aşkına!..
Franz Kafka, Aforizmalar'da "Kafesin biri bir kuş aramaya çıktı." diyor. Saray soytarısı kılıklı, terlik pazarlamacısı, özgürlüğün bu anlam derinliğini nasıl kavrasın? Onun böyle bir derdi yok ki.. O günü birlik, anlık, dakikalık, saniyelik yaşıyor. Bütün derdi ganimetten pay koparmak, günü kurtarmak, bir de böbürlenerek toplum içinde adamlık taslamak... Ah küçük hokkabazlık ah!.. Kusurlarını "efendilik" diye ne güzel pazarlıyorsun. Kafesteki muhabbet kuşuna ağlayacak değil ya bu soytarılar...
- İyi para verirlerse satarım abi, diyorlar.
Ah özgürlük, sen nazlı ve ne efsunkâr imişsin!
"Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten."
☆☆☆
ADAM BEĞENMEZLİK
Ötekileştirmeyi oldum olası sevmem, bana çok itici ve soğuk gelir. Şartlanmış kafalar, kendi gibi düşünmeyen, yaşamayan, inanmayan hatta kendi gibi davranmayan her şeye muhaliftir.
Rahmetli Ömer Tuğrul İnançer'in ötekileştirme konusunda nefis bir tespiti var:
"Hanımının başı açık diye adama selam verme, dirsek çevir. Ardına geleni tep, köpek gibi önüne geleni ısır! Söyler misin bana;
- Hz. Peygamber'in ilk muhatapları kimlerdi?
- Putperesler, değil mi?
Bugün senin karşındakiler ne purperest ne de sen Resul-ü Kibriyasın. Kusura bakma, kim oluyorsun da adam beğenmezlik, selam vermezlik yapıyorsun?"
Sevgili dostlar,
Kendinizi terlik pazarlamacısı, siyaset bezirgânlarından uzak tutun. Selamımız herkese ulaşsın. Muhabbetiniz latif, gönlünüz hoş, ulaştığınız her sabah-ı şerifleriniz hayrolsun. Kalın sağlıcakla.
Öğr. Gör. Yaşar ÖZTÜRK