Şahıslar, Gruplar, Partiler Değil;
DEVLET-İ EBED-MÜDDET
İnsan, hırsının esiri olduğu zaman, dünyanın en tehlikeli varlığıdır. Kontrol edilemediğinde, azgın bir canavara dönüşebiliyor. Para, makam, mevki, şöhret, itibar, mal ve mülk kavgasında, insanlar vahşice birbirlerine saldırabiliyorlar. Kendi menfaatleri için her şeyi mubah gördüklerinde ise; dinî, ahlakî, millî ve insanî değerleri bir anda ayaklar altına alıp yok sayabiliyorlar.
Tarih, kontrolden çıkmış insanın ihtiras hikâyeleriyle doludur. İnsanın yeryüzündeki serüveni bir yönüyle, öfkeyle örgülenmiş hüzün ve dehşet tarihini yansıtmaktadır. Moğolların acımasızlığından Çinlilerin hile ve desisesine, Avrupa’nın barbar ve Vandal kavimlerinden Roma’nın kendini “ilah” ilan etmiş Allahsız diktatörlerine, Mısır Firavunlarından kız çocuklarını diri diri toprağa gömen Cahiliye Dönemi Araplarına kadar bu konuda sayısız hikâye anlatılagelmiştir. Nitekim Kur’an, helak olmuş eski kavimlerin hikâyelerinden pasajlar nakleder ve “haddi aşmama” konusunda insana sürekli öğüt verir. “Haddi aşmayın! Muhakkak ki Allah, haddi aşanları sevmez.” (Bakara, 190. ayet)
“Haddini aşan” insan, aslında kutsalı tanımayan, onu kendi aklınca tev’il eden, değiştiren, eğip büken, menfaati için onu kullanan muhteristir. Halk söyleyişinde bunun karşılığı hokkabazlıktır.
İnsanlık, bu hokkabaz zalimlerden çok çekti. Kan, gözyaşı, savaş, ölüm, yıkım, açlık, sefalet, zulüm, tek cümleyle söylersek, yeryüzündeki fesat ve kargaşa, hep bu kan dökücü muhterislerin doymak bilmeyen nefislerinden çıktı.
Kayahan Uygur, Güneş gazetesindeki köşesinde tam da bu konuya değinmiş. Kaddafi’nin küresel sermayeye karşı çıktığı için 23 Ağustos 2011 tarihinde linç ettirildiğini; Libya’nın 200 milyar dolarlık varlık fonunun büyük bir kısmının, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy maharetiyle Fransız Rothschild Bankasına yatırıldığını ve Kaddafi’nin ölümünden sonra bu servetin Batılı emperyalistler tarafından yağmalandığını yazmış. (Kayahan Uygur, “Demokrasi ve Libya’nın 150 Milyar Doları” 23/08/2017 Güneş gazetesi)
Peki, o dönem Fransız Merkez Bankasında, Libya’nın bu parasını transfer eden departmanın başında kim vardı? Bugünkü Fransa Cumhurbaşkanı Macron! Bunlar tesadüf değil; hüzün ve dehşet tarihinin ibretlik belgelerdir.
Kaddafi’yi linç edenler, ülkelerine “Arap baharı” gelecek zannetmişlerdi. Bizde ise, ağacı bahane edip sokağa dökülenler, yedikleri pizzanın parasını Meksika bankasından ödeyenin kim olduğunu anlayamadan, demokrasi havarisi kesilmişlerdi! Berberiler, Kaddafi’yi öldürdüklerinde Libya devletini kaybettiklerini anladılar; biz ise, 15 Temmuz’da emperyalistlerin devletimizi hedef aldığını son anda fark edebildik.
Şimdi, rehavete kapılan insanımızın küçük ihtiraslarla yine birbirlerini yemeye başladıklarını görünce; yazık! hem de çok yazık! demekten kendimi alamıyorum. Nedir bu ihtiras? Nedir bu dünyalık şeyler? Siyaset, parti, gruplaşmalar; aleyhte çetele tutmalar; “görüşürüz sonra!” tehditleri, adamlık taslamalar, önemli görünme tiryakilikleri, “bizim de aklımız bu işleri o kadarcık eriyor.” demeler ve kendi memleketi ve kendi insanı aleyhinde atıp tutmalar; “ben yoksam, kimse yoktur” duygusuna sahip kutsanmış bir ego; hep kusur, hep hata aramalar; güzel ve iyi şeyler olmasın diye kösteklemeler; afralar, tafralar ve daha neler neler… Bu tip küçük adamlara söylenecek tek bir cümle var: Hadi canım sen de!..
Geçen haftaki yazımda da söyledim, bir kez daha söylüyorum: Bu ülkenin geleceği ve çocuklarımızın kurtuluşu için yerli ve millî olan ne varsa, hepsini desteklemek mecburiyetindeyiz. Emperyalizme karşı başka türlü direnemeyiz! Şahıslar, şirketler, partiler, gruplar, hizipler, kaprisler, kibirler, büyüklenmeler gelir geçer; fakat kıyamete kadar varlığını devam ettirmesi gereken Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Parola bellidir ve tarih boyunca hiç değişmemiştir: devlet-i ebed-müddet!
Küçük bencilliklerle birlik ve beraberliğimizi bozar, gönül kırgınlığıyla devletimize küser, kapris yapıp milletimize sırtımızı dönersek; Allah korusun, kendi sonumuzu kendimiz hazırlamış oluruz. İşte o zaman FETÖ’yü, NATO’yu görürüz!
Büyük çoğunluğun “Allah korusun!” dediğini; içimizdeki bazı vatan hainlerinin de “O gün gelirse, görüşürüz!” dediklerini duyar gibiyim. Bu güne kadar düşmanımdan hiç korkmadım; fakat beni hep dost görünümlü hainler endişelendirdi. El hükmü lillah! Kalın sağlıcakla.