Yirmi gün önce telefonum uzun uzun çaldı. Telefonu açınca muhatabım hızlı hızlı, heyecanla anlatmaya başladı:
- Kızılhisar Spor'da ilk üç dönemde futbol oynamış arkadaşlarımızla kulüpte yöneticilik yapmış arkadaşlarımızı bir araya getirip bir dostluk yemeği vermek istiyorum. Bu konuda bana yardımcı olursanız sevinirim, dedi.
Muhatabımın "Kızılhisar Spor'un ilk üç dönemi" diye tarif ettiği sportif dönemlerin ilki 1972-1977 yıllarını kapsayan kuruluş dönemidir. 1978-1981 yılları arası ikinci dönem; 1982-1991 yılları arasında ise üçüncü dönem yer almaktadır. Doğrusu, geniş kapsamlı bir yemek organizasyonu için o dönemin yönetici ve futbolcularına ulaşmak hiç de kolay değildi.
Fakat muhahatabım çok ısrarcıydı ve günde üç-dört defa beni arıyordu. Sonunda yemeğin gün ve saatini kararlaştırdık ve birkaç arkadaşımızla birlikte bu organizasyona yardımcı olabileceğimizi söyledik. O kadar çok sevindi ki, çocuklar gibi şendi.
Hangimizin telefonunda kimin numarası kayıtlı ise birer ikişer eski dostları arayıp yemeğe davet etmeye başladık. Ve nihayet o gün gelip çattığında, bir zamanlar amatör futbol sahalarında fırtına gibi esmiş dünün delikanlılarının birer ikişer buluşma noktasına gelmeye başladıklarını gördük. Otuz-kırk yıl sonra sanki kervansaraylar derin bir uykudan uyanıyordu. Ve içimde eski bir şarkının melodisi dolaşmaya başladı:
Hayal meyal düşler gibi
Uçup giden kuşlar gibi
Yosun tutan taşlar gibi
Eski dostlar, eski dostlar
Benim çocukluğumda Kızılhisar Spor'da futbol oynamış efsane isimlerden bazıları bu dostluk yemeğine katıldı: İsmet Özcan, Cemal Şentürk, İbrahim Gebeş, Osman Tahtacı, Nuri Elbeyi.
Zamanın ne çabuk gelip geçtiğini bazen insan farkına bile varamıyor. Futbol topuyla inanılmaz hareketler yaparsınız, müthiş goller atarsınız, hava hakimiyetiniz çok güçlüdür, takdik, teknik, kademe derken zaman bir su gibi akıp gitmiştir ve siz bunun farkında bile değilsinizdir. Futbolun altın kuralıdır: Beyninizin hükmettiğini artık ayaklarınız yapmıyorsa kramponlarınızı çıkarıp türibüne taşınma vaktiniz çoktan gelmiş demektir. Biz futbolu bıraktıktan sonra kimbilir kaç defa "gooll..." sesiyle stadlar inledi. Kimbilir türibünler hangi pozisyona ana-avrat sövdü; hangi pozisyonda kendinden geçip yanındaki adamın bağrını bilinçsizce yumrukladı.
Bugün birbiriyle kucaklaşan eski dostlara özlemle baktığınızda, bir zamanlar toprak sahalarda parasız-pulsuz futbol oynamış bizim neslin isimsiz kahramanlarıyla karşılaşırsınız: Osman Kaplan, Emin Turan, Hasan Özkan, İsmet Karabuğa, Yaşar Öztürk, Metin Karakurt, Güray Işık, Mehmet Öksüz, Ali Dağlı, Şükrü Averi, Mustafa Gökmenoğlu, Aydın Aşkın, Halil Özkan, Abdullah Urhan, Mustafa Yılmaz, Halit Koç, Ömer Gül, Kamil Tokcan, Ertuğrul Ünlü...
Yine o dönemin fedakar yöneticilerinden Hüsnü Genç, Mustafa Karakuzu ve Halil Akoğlan'ın bu dostluk yemeğinde eski dostlarla kucaklaştıklarına şahitlik edersiniz.
Sevgili dostlar, telefondaki o ısrarcı ses İbrahim Taş ağabeyimizdi. Hani derler ya, gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül dost ister kahve bahane. İbrahim Taş ağabeyimiz de gönlünden öyle geçirdiği ve dostlarıyla kucaklaşmak istediği için bizi bir yemekte buluşturdu. Kendisine çok teşekkür ederiz, sağolsun, varolsunlar.
Çağrımıza uyan bütün gönül dostlarımız ortak temennilerini şöyle dile getirdiler: "Allah izin verirse yeniden buluşalım. Eski yaren meclisleri yeniden kurulsun. Küllenmiş ocaklarda muhabbet kıvılcımı yeniden alevsin. Ve dostluğumuz kıyamete kadar devam etsin." dediyerek birbirleriyle vedalaştılar.
Bu halisane duygu ve düşüncelerle sizin de gönlünüz hoş, muhabbetiniz bol, sağlığınız her zaman yerinde olsun efendim. Görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın.
Öğr. Gör. Yaşar ÖZTÜRK