2024/’25 eğitim-öğretim yılının sona ermesi nedeniyle sendika binasında basın toplantısı düzenleyen Sendika Başkanı Hüseyin Özdemir, *Eğitimde ticarileşme ve eğitimi dinselleştirme uygulamaları artarak devam etmiştir. *Okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri giderilmemiş, kalabalık sınıflar, ikili öğretim ve taşımalı eğitimden kaynaklı sorunlara çözüm üretmek yerine alınan kararlarla yeni mağduriyetler yaratılmıştır.
“Tasarruf tedbirleri” kapsamında taşımalı eğitimden yararlanan bir milyonu aşkın öğrencinin yüzde 30’u taşımalı eğitim kapsamından çıkarılmış, bazı bölgelerde servisler tamamen kaldırılmıştır. *Geride bıraktığımız dönemde 20 bin sözleşmeli öğretmen ataması yapılmıştır.
Ancak öğretmen atamalarında mülakat sistemi devam etmiştir. Yazılı sınavdan yüksek puan alan binlerce öğretmen mülakat puanlarıyla elenmiştir. Bu durum yeni öğretmen intiharlarına yol açmıştır. *Yaklaşık 100 bin ücretli öğretmen, düşük ücretlerle ve sosyal güvenceden yoksun biçimde çalıştırılmıştır.*Ayrıca Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre, devlet okullarında görevli 143 bin 355 temizlik personelinin sadece 49 bin 578’i kadroludur.
Geri kalanlar İŞKUR’un çeşitli programları kapsamında toplam 93 bin 777 kişi geçici ve düşük ücretlerle çalışmaktadır. Haftada sadece üç gün görev yapan bu personelin yetersizliği okul hijyenini olumsuz etkilemiştir. Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) son verilerine göre, eğitim dışında kalan çocuk sayısı bir önceki yıla göre %38,4 artarak 612 bin 814’e ulaşmıştır. Geçici koruma altındaki Suriyeli çocuklar, açık öğretime kayıtlı olanlar ve MESEM öğrencileri dâhil edildiğinde bu sayı 1 milyon 578 bin 941’e yükselmektedir” dedi.
“LAİKLİK İLKESİNİN YOK EDİLMESİ”
2024/’25 eğitim-öğretim yılında da çeşitli uygulamalarla eğitim sisteminin laik, bilimsel ve kamusal niteliği ciddi şekilde zedelendiğini ve okullarda yaşanan dinselleştirme uygulamaları sürdüğünü belirten Özdemir, “Eğitimin tüm kademelerinde MEB ile Diyanet İşleri Başkanlığı , TÜGVA ve Hayrat Vakfı gibi çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ÇEDES benzeri projelerle eğitim sisteminin laik, bilimsel ve kamusal niteliği ciddi şekilde zedelenmiştir. *Hayrat Vakfının yaz okulları duyurusunun bizzat okul idareleri tarafından yapılması, bakanlığın, milli eğitim müdürlüklerine Ramazan ayı etkinlikleri listesi göndermesi laiklik ilkesinin yok edilmesi yolunda atılan adımlardan sadece birkaç tanesidir.
Ramazan ayı etkinlikleri listesinde oruç tutan öğrenciler ile ilgili çizelge tutulması, oruç tutan çocuklara başarı belgelerinin verilmesi gibi uygulamalar söz konusuydu. Bu uygulamalar çerçevesinde ilimiz Pamukkale İlçesine bağlı bir ilkokulda iftar yemeği verildi ve ilkokul 3.sınıf öğrencilerine iftar duası ettirildi. Bu etkinliğin videosu okulun sosyal medya hesaplarında yayınlandı.
Bu tip uygulamalarla oruç tutmayan farklı inançlara sahip öğrenciler üzerinde baskı oluşturulmuş böylelikle laik eğitim ilkesi çiğnenmiş oldu.MEB; Diyanet İşleri Başkanlığı ile ortaklaşa yürüttüğü ÇEDES projesi kapsamında imamları okullarda “manevi danışman” olarak görevlendirmeye devam etmiştir.Bu proje kapsamında kamuoyuna yansıyan bazı etkinlikler şu şekildedir: *Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde sınıfın ortasına kurulan Kâbe maketi etrafında tavaf eden öğrenciler, ihram giyip şeytan taşlama pratiğini gerçekleştirmiştir.*Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ÇEDES Projesi kapsamında 99 okula 99 imam görevlendirmiştir” diye konuştu.
“EĞİTİMDE TİCARİLEŞME SONUCUNDA OKUL MASRAFLARI ARTMIŞTIR”
Yaşanan yüksek enflasyon ve derinleşen ekonomik kriz, eğitim giderlerini de ciddi anlamda katladığını ileri siren Özdemir, “Yüksek kayıt ücretleri ve zorunlu bağış uygulaması, kırtasiye ürünlerinin fiyatlarında yaşanan artışlar, okul kıyafetleri, servis ücretleri vb. gibi temel okul ihtiyaçlarına gelen fahiş zamlar, ailelerin bütçelerinde büyük gedikler açmıştır. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli;1.,5.ve 9. sınıflarda kademeli olarak uygulanmaya başlanmış yeni müfredatla milliyetçi ve dini referansların boyutu artmış bilimsel ve laik eğitim anlayışından uzaklaşılmıştır.
Müfredat değişiklikleri ile Tarih dersinde halk isyanları ve demokratikleşme mücadeleleri gibi toplumsal olaylar görmezden gelinmiştir, Fen Bilimleri dersinde evrim konusu birkaç cümleyle geçiştirilmiş, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde yalnızca Sünni İslam anlayışı temel alınmıştır. Kalıcı yaz saati uygulaması nedeniyle ülkenin batısında yaşayan öğrenciler gün doğmadan, zifiri karanlıkta uyanıp evden çıkmak zorunda kalmaktadır. Özellikle ikili öğretim yapan okullarda öğrencilerimiz karanlık sokaklarda can güvenliği endişesiyle yola çıkmak zorunda bırakılmıştır.
*Bakanlığın resmi verilerine göre 65 bin öğretmen açığı söz konusudur. Ayrıca okullarımızda 90 bin ücretli öğretmen görev yapmaktadır. Sadece 15 bin öğretmenin atamasını yapan kendi verileriyle dahi çelişkiye düşen bakanlığın ücretli öğretmenlik üzerinden binlerce öğretmenin emeğini sömürmeye devam edeceği apaçık ortadadır. *Söz konusu sayının yetersizliği bir yana kontenjanlarındaki branş bazlı dengesizlik net bir biçimde göze çarpmaktadır.
Bu kontenjan dağılımı pedagojik değil, ideolojik önceliklerin ürünüdür. Bu atama, ne yazık ki birçok branş için adeta bir “kırıntı” niteliğinde kalmıştır. 15 bin atamanın %70’i (10.588) sadece beş branşa dağıtılmıştır. Sınıf Öğretmenliğine: 4.378, Özel Eğitim Öğretmenliğine: 3.087, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisine: 1.802, Okul Öncesi Öğretmenliğine: 1.321, İngilizce Öğretmenliğine: 757 öğretmen atanırken geri kalan 4.492lik kontenjan ise 101 farklı branşa dağıtılmış.
Matematik, fen bilimleri, teknoloji ve tasarım, bilişim teknolojileri ile sosyal bilgiler, tarih, edebiyat gibi çağın gerektirdiği, toplumsal bilinç ve kültürel birikim oluşturan alan ve branşlar adeta yok sayılmıştır.Yazılı sınavda başarılı olan pek çok eğitim emekçisi, keyfi ve denetimsiz mülakat uygulamaları sonucu elenmektedir. Bu yıl da aynı tabloyla karşı karşıyayız; bu durum, kamu yönetiminde adalet ve eşitlik ilkelerinin sistematik biçimde ihlal edildiğinin kanıtıdır.Ne yazık ki mülakat sistemi liyakat ilkesine aykırı bir biçimde siyasi kadrolaşmanın aracı haline gelmiştir.
Mülakat sistemi derhal kaldırılmalı; idareci ve öğretmen atamaları sadece yazılı sınav sonuçlarına göre, liyakat ve eşitlik esas alınarak yapılmalıdır.Tüm sonuçlar çarşaf liste halinde kamuoyuna açıklanmalı; adayların yazılı ve sözlü puanları ile başarı sıralamaları şeffaf biçimde paylaşılmalıdır” ifadelerini kullandı.
“LİSELERDE EĞİTİM SÜRESİNİN KISALTILMASI GİRİŞİMLERİ İDEOLOJİKTİR “
Liselerde eğitim süresinin kısaltılmasını eleştiren Özdemir şunları söyledi: “Örgün eğitimde lise eğitiminin zorunlu olmaktan çıkarılması ya da eğitim süresinin azaltılması üzerinden tartışılan düzenleme sadece yüzeysel bir “hafifletme” değil, genç kuşakların bilimsel, eleştirel ve kamusal nitelikli eğitim hakkını budarken temel akademik ve entelektüel yeterlilikleri edinmesini zorlaştıracaktır.
Bu tür bir uygulama öğrencilerin bilimsel düşünce, tarihsel bilinç, felsefi sorgulama ve sanatsal ifade gibi temel alanlardaki gelişimlerini olumsuz etkileyecek, lise sonrası yükseköğretime ve toplumsal yaşama hazırlıklarını zayıflatacaktır. Eğitimde gerçek bir reform, sürenin kısaltılması ya da derslerin azaltılmasıyla değil; nitelikli, eleştirel düşünceyi destekleyen, eşitlikçi ve özgürlükçü bir müfredatla mümkündür.
Lise eğitiminin süre olarak kısaltılması ya da içerik olarak daraltılması Türkiye’nin geleceği olan gençleri donanımsız bırakmayı hedefleyen tehlikeli bir adımdır. Söz konusu projeyle birlikte hem kız hem erkek öğrenciler için ayrı imam hatip ortaokulları açılmakta; bu okullara yönelik sınavla öğrenci alımı, burs, kırtasiye desteği, ücretsiz yemek, ulaşım ve özel sınıf imkanları gibi şartlar kamuoyuna sunulmaktadır.
Bu ayrıcalıklı imkanların, devlet okullarının diğer türlerine (ortaokullar, fen liseleri, sosyal bilimler ve meslek liseleri vb.) sağlanmaması; açık biçimde ayrımcılıktır. *Devletin asli görevi, tüm çocuklara eşit ve nitelikli eğitim sunmaktır.
Eğitim hizmeti temel bir hak ise, bu hak her öğrenciye eşit biçimde tanınmalıdır. Sonuç olarak devletin tüm okul türlerine eşit mesafede durması gerekir. Proje imam hatip ortaokulu uygulaması, laik, bilimsel ve kamusal eğitim ilkesini zedelemekte; kamu gücünü kullanarak belirli bir ideolojik yönelimi öne çıkarmaktadır.
MESEM'in çarkları, çocukların bir gün okula gittiği diğer günler belirlenen sanayi işletmesinde staj adı altında çalıştırılması şeklinde işlemektedir. Uygulama kapsamında çocuklara asgari ücretin üçte biri oranında ücret verilirken, bu ücretin üçte ikisi kamu kaynaklarından karşılandığı için çocukların emeği, patronlara altın tepside sunulmaktadır.
Tehlikeli çalıştırılması yasak olan çocuklar MESEM’ler aracılığıyla çalıştırılmakta iş cinayetlerine kurban edilmektedirler. Bugüne kadar MESEM kapsamında 12 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. Bu yıl Sivas, Bursa, Konya ve Burdur’da “mesleki ortaokullar” açılmıştır. MEB, MESEM’ler ile 15 yaş altına indirdiği çocuk işçiliği yaşını meslek ortaokulları açarak 11 yaşa indirmekte kararlı görünmektedir.
Öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran, eşit işe eşit ücret ilkesini ortadan kaldıran, Öğretmen Akademisi ile öğretmenlerin iktidarın siyasal çizgisinde yetiştirilmesini hedefleyen Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) bütün itirazlara rağmen yürürlüğe girmiştir.
Bugüne kadar eğitimden sorumlu olan bütün bakanların eğitim sisteminde yaşanan olumsuzlukların sorumlusu olarak öğretmenleri göstermesi, öğretmenleri ve idarecileri veli/öğrenci karşısında tek muhatap olarak bırakması, eğitim emekçilerine yönelik şiddete zemin oluşturmaktadır.
Bakanlığın tasarruf tedbirleri kapsamında öğrenci sayısı 30’un altında olan sınıfları birleştirme kararı ve idarecilerin seçmeli derslerin seçiminde yönlendirme yapması nedeniyle çok sayıda öğretmen norm fazlası durumuna düşmüştür.
Bakanlık “Norm Kadro yönetmeliği” ile birçok öğretmeni ikametgâhından uzak yerlere görevlendirmiş veya resen atamıştır. Kimi okul müdürleri ders saatlerini azaltmış bazı öğretmenleri norm fazlası haline getirmiştir.
Mevcut norm kadro yönetmeliğindeki eksik ve yanlış tanımlamalar nedeniyle öğretmenler bir anda norm fazlası durumuna düşürülüp, re’sen atama tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır. 2024/’25 eğitim-öğretim yılının sonunda ortaya çıkan tablo, eğitim sistemimizin yıllardır çözülmeyen ve giderek derinleşen yapısal sorunlarını bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Öğrencilerin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamaması, eğitim emekçilerinin çalışma koşulları, öğrencilerin temel eğitim ihtiyaçlarının karşılanamaması, bilimsel laiklik eğitimden uzaklaşma, bu dönemin en belirgin sorunları olarak öne çıkmıştır.Eğitim Sen olarak, köklü ve kamusal eğitim politikalarının benimsenmesiyle çözülebileceğini savunuyoruz.
*Öğretmen açıklarının kapatılması için ilk aşamada en az kadrolu 150 bin öğretmen atamasının yapılması, *Ücretli ve sözleşmeli öğretmen istihdamından vazgeçilmesi, *Mülakat sistemi, arşiv araştırması, güvenlik soruşturmasının tümden kaldırılması, *Ataması yapılmayan öğretmenler sorununun kalıcı olarak çözülmesi*Eşit İşe Eşit Ücret ilkesine dayalı haklarımızı koruyan ve geliştiren yeni bir meslek kanunun çıkartılması,
*Her çocuğun eşit ve nitelikli eğitim alabilmesi için; okul ve kırtasiye masraflarının devlet tarafından karşılanması, bütün eğitim kademelerinde öğrencilere ücretsiz en az bir öğün yemek ve temiz su verilmesi öncelikli taleplerimizdir.Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak eğitimin gerçek anlamda bilimsel, kamusal, laik ve demokratik bir yapıda örgütlenmesi için mücadelemizi sürdüreceğimizi tüm kamuoyuna saygıyla bildiriyoruz.”
Yorumlar
Kalan Karakter: