2023/2024 eğitim ve öğretim yılı yıl sonu raporu da açıklayan Özdemir, “2023/24 eğitim-öğretim yılı bugün itibariyle sona ermiştir. MEB’in istatistiklerine göre devlete ait kurum/okul sayısı 60 bin 734 iken, özel okulların sayısı 14 bin 281’dir. Devlet okullarında okuyan 15 milyon 887 bin, özel okullarda okuyan 1 milyon 578 bin açık öğretimde okuyan öğrenci sayısı ise 2 milyon 346 bin civarındadır.
Türkiye çapında 1 milyon 139 binden fazla öğretmen görev yapmaktadır. Devlet okullarında görev yapan öğretmenlerin sayısı 1 milyon 19 bin; özel okullarda çalışan öğretmenlerin sayısı 132 bin sözleşmeli öğretmen sayısı 50 bin; tamamı asgari ücretin altında çalışan ücretli öğretmenlerin sayısı 90 bin civarındadır.
2023/24 eğitim öğretim yılında öne çıkan sorunlardan ilki öğrencilerin beslenme sorununa ilişkin olmuştur. Türkiye’de çok sayıda öğrenci okula kahvaltı yapmadan gitmekte, yine birçok öğrencinin yemek yemeden günü tamamladığı görülmektedir. Sağlıklı beslenme alışkanlığının çocukların sadece büyüme ve gelişiminde değil, okul başarısı üzerinde de son derece etkilidir.
Türkiye, OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunda ilk sıradadır. Türkiye’de bugün her 5 çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır. MEB, öğrencilerin beslenme sorununu çözmek için ayrı bir bütçe ayırmak durumundadır. Taşımalı eğitim yapan okullarda bile öğrencilerin beslenme sorunları çözülmüş değildir. Eğitim Sen olarak talebimiz okullarda en az bir öğün ücretsiz yemek uygulamasının hayata geçirilmesidir” dedi.
ÇEDES PROJESİ LAİK EĞİTİM VE LAİK YAŞAMA YÖNELİK AÇIK BİR TEHDİTTİR!
Çocuklara ve çocuk haklarına yönelik tehditler sürdüğünü ifade eden Özdemir, “Türkiye’nin eğitim sistemi en temel bilimsel ilkelerden ve laik eğitim anlayışından hızla uzaklaşırken, okullarda dinselleşme kaygı verici boyuta ulaşmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Diyanet Gençlik Merkezleri iş birliğinde yürütülmekte olan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi” (ÇEDES Projesi) laik eğitim anlayışına açıktan meydan okuma anlamına gelmektedir.
Türkiye’nin dört bir yanındaki okullarda öğrenciler ÇEDES kapsamında cami gezilerine ve namaza götürülmekte, öğrencilere mezarlık temizliği yaptırılmakta, din görevlileri okullara gelerek dini konularda seminerler vermektedir. MESEM projesi ile öğrenciler ‘stajyer emeği’ ve ‘beceri eğitimi’ adı altında patronlara ucuz işgücü olarak pazarlanmaktadır.
ÇEDES ve MESEM projelerini eğitimin siyam ikizleri olarak tanımlamak mümkündür. Resmi verilere göre Türkiye’de resmi ve özel okullarda zorunlu örgün eğitim sisteminde kayıtlı 17 milyon 558 bin 25 öğrenciden, 442 bin 643’ü sistemin dışındadır. Kız çocuklarının okullaşma oranında görece artış olmasına rağmen, bu artışın mezuniyet oranlarına bire bir yansıdığını söylemek mümkün değildir. MEB’in açıkladığı veriler, okul terki ve devamsızlık konusunda en sıkıntılı kurumların ortaöğretim kurumları olduğunu göstermektedir.
Bunun yanı sıra okullarda kayıt parası istenmesi, beslenme ve servis sorunları, kırtasiye, üniforma fiyatlarının iki üç kat artması okul devamsızlığını arttırıcı rol oynamaktadır. Türkiye’de müfredat, ders kitapları itibarıyla çocuklar, etnik köken, dil, din ve inanç ayrımcılığı ile karşı karşıya kalmakta, farklı kimlik ve inanca sahip çocuklara yönelik ayrımcı uygulamalar sürmektedir.
Türkiye’de son 22 yılda 17 yaşın altında doğum yapan çocuk sayısı 577 bin 49; 15 yaşın altında doğum yapan çocuk sayısı ise 21 bindir.Ortaya çıkan bu karanlık tablo, çocuk haklarının ülkemizde sadece kâğıt üzerinde kaldığını göstermektedir. Ülkemizde ne yazık ki kamu kaynakları çeşitli teşvikler üzerinden özel okullara aktarılmaktadır.
Türkiye, gelir eşitsizliği bakımından Avrupa’da ikinci, OECD ülkeleri arasında dördüncü sırada yer alırken ülkedeki okulların beşte birinin özel sektöre ait olması büyük bir çelişkidir. Türkiye'de özel öğretimin örgün eğitim içindeki payı 2002’de yüzde 1,9 iken, 2023’te yüzde 9,3’e yükselmiştir. Özel okulların devlet okullarına oranı ise tarihte ilk kez yüzde 24’e dayanmış durumdadır” ifadelerini kullandı.
“İKTİDARIN SİYASAL HEDEFLERİNE GÖRE HAZIRLANAN YENİ MÜFREDATI REDDEDİYORUZ”
“Türkiye’nin ihtiyacı ‘piyasa ve din merkezli’ eğitim değil, laik ve bilimsel eğitimdir” diyen Özdemir şunları söyledi:
“Müfredat değişiklikleri okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lisede işlenecek derslerin içeriği dolayısıyla tüm toplumu ilgilendiren düzenlemelerdir. Söz konusu müfredat değişiklikleri ilelaik ve bilimsel eğitim geri plana itilirken, ‘milli ve manevi değerler ’in merkeze alındığı görülmektedir. MEB’in ‘yeni müfredatı’, düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen, itiraz etmeyen nesiller yetiştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Ve sonuç olarak bugün karşımızda iktidarın siyasal programına paralel olarak hazırlanmış bir eğitim müfredatı bulunmaktadır. Laik eğitimin en önemli göstergelerinden birisi ‘karma eğitim’dir. Karma eğitime yönelik hem yasal hem fiili saldırılar devam etmektedir.
2018 Yılından itibaren imam hatip liselerinde karma eğitimin ortadan kaldırılması yetmiyor gibi şimdide bu uygulama ortaokullarda da fiili olarak hayata geçmektedir.Mülakata dayalı sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik uygulaması sürmektedir. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ‘eşit işe eşit ücret’ uygulamasına aykırı adımlar atılmış, aynı işi yapan öğretmenler kariyer basamakları üzerinden faklı ücretlendirilerek ayrıştırılmıştır.
Bugüne kadar KPSS’ye giren her 100 öğretmenden 85’inin ataması yapılmamıştır.Ve son üç yılın en düşük öğretmen ataması geçtiğimiz eğitim öğretim yılında gerçekleşmiştir. Bakan Tekin atamalarda yüzde 50 KPSS, yüzde 50 mülakat notunun belirleyici olacağını açıklayarak, doğrudan torpili çağrıştıran ve ciddi adaletsizliklere neden olan mülakat uygulamasından vazgeçmeyeceklerini ilan etmiştir. MEB’in resmi verilerine göre resmi öğretmen açığı 68 bindir. Okullarda halen 90 bine yakın ücretli öğretmen istihdam edilmekte, çok sayıda branşta acil öğretmen ihtiyacı bulunmaktadır.
Bu kanun yeni müfredatı uygulayacak kadrolar yetiştirme ve yeni kadrolaşma kanunudur. Öğretmenlerin özlük, demokratik ve ekonomik haklarını koruyacak ve artıracak gerçek bir meslek kanunu talep ediyoruz.
Eğitim öğretim yılının sona ermesinin ardından aralarında İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsanı Yardım Vakfı (İHH) ve Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) gibi birçok dini dernek ve vakıf, yaz okulu ve yaz kampları organize etmeye başlamıştır.MEB’de söz konusu dernek ve vakıfların yaz okulu ve yaz kamplarına öğrencilerin yönlendirilmesi için okullara duyuru yazıları göndermektedir. İHH İstanbul’un 39 ilçesinde kız ve erkek öğrencilere yönelik birer “Yaz okulu” açmıştır. Bu okullarda 24 Haziran- 26 Temmuz tarihleri arasında hafta içi her gün uygulanmak üzere Kur'an-ı Kerim eğitimi ve Temel Dini Bilgiler özelinde çeşitli sosyal aktivitelerin yapılacağı bir eğitim programı hazırlanmıştır.
2023’24 eğitim öğretim yılının son günlerinde Rize’de iktidara yakınlığıyla bilinen Ensar Vakfı’nın Kur’an kursuna giden iki çocuk Kur’an kurusu öğreticisi gözetmenliğinde Fırtına Deresine girmiş ve boğularak yaşamını yitirmiştir.
Eğitim alanında yaşanan sorunların çözümü için gerekli adımların atılmadığı, öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, öğretmenlerin kariyer basamakları üzerinden yapay olarak ayrıştırıldığı, siyasal kadrolaşmanın devam ettiği, farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, bir eğitim sisteminin başarılı olması mümkün değildir. Eğitim Sen, her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin ve laikliğin değil, milliyetçiliğin, ayrımcılığın ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelesini kesintisiz sürdürmeye kararlıdır.”
Yorumlar
Kalan Karakter: