Moderatörlüğünü
Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Türkiye Cumhuriyeti A.D. Başkanı ve Atatürk
İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ercan
Haytoğlu’nun gerçekleştirdiği panelin konuşmacıları ise Eğitim Fakültesi Türkçe
ve Sosyal Bilimler Eğitimi A.D. Başkanı Prof. Dr. Mithat Aydın ve Fen Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümü Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Umut Karabulut oldu.
Fen
Edebiyat Fakültesi Prof. Dr. İsmail Çetişli Konferans Salonu’nda gerçekleşen
panel saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı.
Panelin
açılış konuşmasını yapan Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Türkiye
Cumhuriyeti A.D. Başkanı ve Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Araştırma ve
Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ercan Haytoğlu şunları kaydetti: ‘‘Cumhuriyet
kelimesi etimolojik açıdan bakıldığında, ahali, büyük, kalabalık gibi anlamlar
taşımaktadır. Bir anlamda da kamuya ait halka ait rejim vurgusu dikkatimizi
çekmektedir. Demokratik cumhuriyet kavramı; egemenliğin millete ait olduğu
vurgusuyla kendisini gösteren, seçim ilkesiyle ortaya konulan, özgürlükleri esas
alan bir kavramdır.’’
Osmanlı
İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne “Cumhuriyet” düşüncesinin tarihsel gelişimini
anlatan Prof. Dr. Mithat Aydın özetle şunları aktardı: ‘‘Cumhuriyet idaresi
modern zamanlarda demokrasi kavramı ile birlikte kullanılmıştır. Bu bakımdan
cumhuriyet; halkın serbestçe iradesini kullanması, kendilerini idare edenleri
seçmesi anlamıyla kullanılmıştır. Dolayısıyla da cumhuriyet demokrasinin en
gelişmiş şekli olarak kabul edilmiştir. Ancak günümüzde adının cumhuriyet olup
halkın hak ve özgürlüklerini sınırlandıran cumhuriyetlerin olduğunu belirtelim.
19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarında Osmanlı düşünürleri Osmanlı Devleti’ni
kurtarmak amacıyla Batı’nın fikri etkisinde devlet idaresi üzerinde bir takım
tartışmalara girişilmiş, genellikle İslami formülasyon ile açıklanmaya çalışılan
bu görüşler doğrultusunda “meşrutî idare” fikri öne çıkmıştır. Cumhuriyetin bir
siyasi rejim olarak belirmesi Anadolu’da yeni devletin kurulması sürecinde
kendini göstermiştir. Bu bakımdan nasıl ki Tanzimat’ın mimarı Reşid Paşa ise
Cumhuriyet’in mimarı da Mustafa Kemal Atatürk’tür. Tebaadan vatandaşlığa, kul
olmaktan birey olmaya geçmek; kula kulluğu reddetmek demek olan
Cumhuriyetimizin mimarı Mustafa Kemal Atatürk’ü şükran ve minnetle anarak
hepinize teşekkürlerimi sunuyorum.’’
‘Avrupa’da Aydınlanma Hareketi’nin Devrimler Üzerindeki Etkileri ve Milli Mücadele Dönemi’nden Cumhuriyet Dönemine Cumhuriyet Tarihi’ başlıklı konuşmasını yapan Doç. Dr. Umut Karabulut ise şunları dile getirdi: ‘‘İştirak etmekte olduğumuz Cumhuriyetimizin 95. yılının kutlandığı bu hafta içerisinde bizlerin vazifesi de Cumhuriyet’i ilan eden kuşaklar gibi aynı hedef ve heyecanla bu hisleri size aktarabilmek, Cumhuriyet’i anlatıp tanıtabilmek, sevdirebilmek. Bizlerin tarihçiler olarak meseleye bakış açımızın biraz daha küresel olması gerektiği düşüncesinden hareketle, Avrupa’da Aydınlanma ve Devrim Süreci’nin Türk Devrimi’ne nasıl etki ettiğini, aynı zamanda Amerika’daki Devrim Süreci’nin Türkiye’ye olan etkilerinin önemine değinerek gelecek kuşaklara bunu en doğru biçimde anlatabilmeyi amaçlamaktayız. 21 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesi’nde yer alan ‘Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir. İstanbul Hükümeti üzerine düşen görevlerini ve sorumluluğunu yerine getirememektedir. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.’ kısmından da anlaşılacağı üzere bu Genelge; ulusun padişahtan ve İstanbul’dan bir şey beklemediğini, ulusun kendi bağımsızlığını yine kendi iradesinin kurtaracağının vurgulandığı ilk siyasi metin olarak tarihimizde yer almaktadır. Bu metin Cumhuriyet’in ilanına kadar devam edecek bir yol haritasının ilk önemli istasyonudur. Erzurum Kongresi’nde de Mustafa Kemal Paşa’nın etkisiyle alındığı düşünülen bir karar olan, Kuva-yi Milliye’yi etken, milli iradeyi egemen kılmak esastır.’ kararı ileride Cumhuriyet’in ilanı ile sonuçlanacak bir adımdır. Nihayet, Milli Mücadele Dönemi’nden Cumhuriyet’in ilanına giden süreçte özellikle 20 Ocak 1921 tarihli I. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na da girmiş olan ‘Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir.’ düsturu ve 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması önemli kararlardır. Zaferin ardından 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet’in ilanı ile resmi olarak Türk devletinin rejiminin cumhuriyet olmasıyla sonlanan bir süreç yaşanmıştır. Bugün de rejimimiz cumhuriyet olarak varlığını devam ettirmektedir.’’