Bizler maalesef afetleri hep olduktan canımız yandıktan sonra farkederiz.
Halbuki afetlerde konuşur.
Biz duymazdan geliriz.
Afet de bize duyurmak için acılı yola baş vurur.
Afetler önceden derki;
Ey insanoğlu beni çok sıkıştırıyorsun benimde bir dayanma sınırım var, o sınırı aştırma.
Ben yeryüzünün hareketli olması sebebiyle ezilir büzülür sarsılırım. Buralara siz fay diyorsunuz.
Benim yeryüzünün hareketliliğini durdurma gücüm yok, mutlaka deprem olarak sizi etkileyeceğim.
Bu sebeple fay dediğiniz yerlerden uzak durunuz.
İllaki fay denen yerlerde olacaksanız depremlere göre yaşayınız. Deprem sarsıntılarına dayanan binalar yapınız.
İklimlere çok müdahale ediyorsunuz.
Ormanları yok ediyorsunuz.
Bu yüzden ben bazen şiddetli yağmur oluyorum sonrada sele dönüşüyorum.
İşte o zaman bakıyorum ki benim akıp gideceğim yerlere binalar yapmışsınız, çör çöple doldurmuşsunuz.
Akıp gidemediğim için birikip sel olup önüme ne gelirse silip süpürüyorum.
İstemeden de olsa acı çekiyorsunuz.
İklimlere müdahale ettiğiniz için bazen fırtına oluyorum sağlam yapmadığınız her şeyi alıp gökyüzüne savuruyorum.
Bu benim kabahatim değil siz zemin hazırlıyorsunuz.
Havayı o kadar ısıtıyorsunuz ki gökyüzünde nem bir türlü yağmura dönüşemiyor.
Kuraklıklar başlıyor. Siz aç kalıyorsunuz.
O kadar aç gözlüsünüz ki hiç doymuyorsunuz.
Yediğinizin içtiğinizin kullandığınızın çer çöpü dağlara taşlara sığmıyor nefes bile alamıyorum.
Sonunda her şey kontrolden çıkıyor.
Halbuki doğa olarak bana göre yaşasanız bu afetlerin çok azını yaşarsınız.
Afetlere rağmen akıllanmıyorsunuz.
Aynı hata ve yanlışlara devam ediyorsunuz.
Size tavsiyem akıllanınız,
Bana uyunuz inanın hem sevdiklerinizi kaybetmezsiniz hem de bu kadar zarara girmezsiniz.
Aslında biz doğa olarak sizlere de düşman değiliz.
Dilerim bizi duyar ve akıllanırsınız.