1980 12 Eylül'e kadar olan nesil, muhteşem bir mücadele verdi. Bence Dünyada eşi görülmemiş bir mücadeleydi. Vietnam’ın Amerika ile, Afganistan’ın Rusya ile olan mücadelesi gibi demeyeceğim çünkü birinin yanında Çin’le Rusya, birinin yanında ABD ile nato vardı.
Ülkücü Hareket yalnızdı dört yandan ve de içten sarılmıştı.
Bu nesil yenilmeyen yıkılmayan bir nesildi.
Bu nesil azimleriyle, inançlarıyla, kahramanlıklarıyla vatan ve millet aşklarıyla komünist militanları bile hayret ettiren, biz sizin böyle yalnız devlet desteksiz silahsız yarı aç yarı tok olduğunuzu bilseydik biz Türkiye’de komünist devrimi gerçekleştirirdik dedirten bir nesildi.
Amerika’nın çocukları vatana göz dikenle vatanı savunanı bir tutarak Ülkücüleri Başbuğ başta olmak üzere topladılar. Her ne olursa olsun bir ülkücü devletine karşı gelmezdi. Teslim oldular.
Önce işkencehanelerde haftalarca işkence gördüler. Bazıları bu işkencehanelere bir kaç kere konuldular. Sakat kalanlar oldu. En acısı da Amerika’nın çocukları anaların eşlerin kız çocuklarının namuslarıyla tehdit ettiler.
Ülkücüler ceza evlerine gitmeyi kurtuluş kabul ettiler. Oradada işkenceler talimler beyin yıkama dersleri devam etti.
Ülkücüler yıldırıldılar, ezildiler ve çaresiz olduklarını kabul ettirdiler.
Ülkücülere yapılanlar bununla da kalmadı.
Amerika’nın çocukları kendilerine yandaş olması için dokunmadıkları cemaat tarikat vs. leri de ülkücülerin düşünce yapılarını ve inançlarını bozmak için bunları ülkücülerin üstüne saldılar. Seçimleri kazanan Özal’ında bu parsadan pay toplamasına göz yumdular.
Buca ceza evinde yaşadığım bir olay ülkücülerin ne hale getirildiğinin acı bir örneği idi.
Koğuşta gençler gizlice elden ele bir resim gezdiriyorlardı. Nedir o diye sıkıştırınca açıkladılar. Menzildeki o zamanın şeyhinin resmi idi. Genç bir dua okuyup bu resmi gece göğsüne koyup güya şeyhle rabıta kuruyordu. Bunun yanlış olduğunu İslam’da böyle bir şeyin olmadığını ve bizim ülkücü olduğumuzu sabır ve metanetle bu beladan kurtulacağımızı söyledi isem de o ruh halindeki çocuklara anlatamadım tabi.
İçerden dışarıya işkence efsaneleri dalga dalga yayılıyordu. Daha sonrada kardeşlerimizin idam edilerek şehit edilmeleri ülkede korku imparatorluğunun oluşmasına sebep oldu. Dışarıda kalmış olanlarda bu efsanelerin etkisiyle Özal’a, Fetö’ye, Menzil’e, vs. yerlere sığındılar. Bu sığınanlar da daha sonra içerden çıkanları efendilerin emirleriyle armut gibi toplayıp efendilerine biat ettirdiler.
Bu ahvalde dahi soyunun ve seciyesinin gereği olarak bir avuç can ülkücü harekete geçti yeniden teşkilatlandı. Mehmet Pamak gibi, Ali Koç gibi, Abdurrahim Doğru gibi ve ismini şu anda hatırlayamadığım bir çok kardeşim sayesinde Ülkücü hareket ayağa kalktı. Yalnız o günün zor şartlarında Ülkücü hareketin seçme yapma imkanı yoktu. Bu yüzden çapsız liyakatsız ahlaksız dejenere bir çok kişinin içimize sızması hem de yetkili yerlere gelmesi engellenemedi. Bunun yanında birçok şerefsizinde yukarıda belirttiklerimce özel görevli gönderildiği de anlaşılıyor.
Ülkücülerin içine büyük büyük fitne ve nifak tohumlarını ektiler.
Bu nifak tohumları Muhsin’le, MHP yi Türkeş beyin elinden almak için Türkeş bey varken MHP ye kayyum tayin edilen Somuncuoğlu ile, Marul hanımla meyvalarını verdi.
MHP’nin iktidar olması üzerine bu kaçkınlar tekrar MHP ye döndüler.
Lakin alışmış kudurmuştan betermiş denildiği gibi adam gibi duracakları yerde içimizde ur oldular.
Devlet Bey bu urları temizleyince de bu kanser urları MHP ye ve Ülkücü Harekete düşman oldular.
Bu urlar yukarıdaki anlattığım zamanda ekilen fitne ve nifakın oluşturduğu kanser urlarıdır. İflah olmadılar olmayacaklarda.
Bunların vatanla milletle ahlakla namusla bir işleri yoktur.
Sahipleri tasmalarından nereye çekerlerse oraya giderler.
Bizi Sovyetler birliği en güçlü zamanında, Amerika’nın çocukları devleti kullanarak, Özal ve menzil Muhsin’i ve Somuncuoğlunu ayartarak, ABD ve fetö marulla bizi bölerek yıkamadı.
Allahın izniyle bu günkü saldırıyı da püskürteceğiz.
Yılmadık yılmayacağız, yıkılmadık yıkılmayacağız.
Allah yar ve yardımız.
BİLGİ: Ceza evine giriş sebebim ise Denizlili Ülkücülerin İzmir Sıkıyönetim mahkemelerindeki davaların savunmasındaki gayret ve başarımdan dolayı önümün kesilmek istenmesidir. Bunu da benim ismimi işkence altında veren kardeşimin bana itirafından öğrendim. Tabi o kardeşime kızmadım darılmadım. kardeşliğiniz aynen devam etmektedir. Gerçek ülkücünün kardeşinden vazgeçmemesi satmaması lazım.