“Dilencinin biri, bir Bektaşi Dervişine para istemek için demiş ki:
- Emmi, on para ver; sana dua edeyim.
Derviş, hemen onluğu çıkarıp uzatmış...
Dilenci duaya başlamadan sözünü kesmiş ve şunları söylemiş:
- Duanı istemem!..
- Hayırlı duamı niye istemiyorsun?.. diye hayretle sormuş Dilenci.
Derviş açıklamasını şu gerekçeyle yapmış:
- Allah katında duan makbul olsaydı, duayı önce kendine ederdin de dilencilikten kurtulurdun!..”
Dün Cuma hutbesinin konusu DUA idi. Çok uzun hazırlanmış bir hutbe!..
Cemaatin aklında ne kadarı kaldı bilmiyorum...
Ben olsam böyle anlaşılmayan ve akılda kalmayan uzun hutbe hazırlamazdım...
Elli iki hafta için elli iki çarpıcı konu seçer, üç kısa cümleyi geçmeyecek şekilde cemaate okurdum.
Meselâ:
- Ey cemaat, yalan söylemek günahtır! Yalandan dolayı yüzünüzün kızarmasını ve toplumda güven duyulmayan bir kişi olmayı istemiyorsanız yalan söylemeyin!..
Bu kadar...
Hatta bir cümlelik de olabilir:
- Ey cemaat, Allah’ın emirlerine uygun davranmak istiyorsanız hırsızlık yapmayın!..
Hutbe uzadıkça sözlerin vuruculuğu kayboluyor!..
Dilenci misali, o hutbenin cemaate bir faydası olmuyor!..
Olsaydı, memlekette bu kadar olumsuzluk olur muydu?..
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!