Süleyman Sarızeybek (Zühtü Dede) Türbesi; Acıpayam ilçesi, Karahöyükavşarı köyü, İtik (Iscak) Tepesi’nde, eski mezarlık içinde, köye 300 metre uzaklıktadır. ‘Zühtü Dede’ adıyla da anılmakta olan Süleyman Sarızeybek Hicri 745 (Miladi 1345) yılında, Hamitoğulları Beyliği’nin Gölhisar Emîri Mehmet Çelebi'nin emri ile Germiyanoğulları’na karşı harekete geçen Karaağaç Baba'nın uç beylerinden olduğu görüşü hakimdir.
Avşar Oymağı'na mensup olup, Karahöyükavşarı köyünün kurucularından olması nedeniyle köye bu isim verilmiş olduğu söylenmektedir. Elmadağı'nda medfun “Işık Süleyman” ile akraba olup, Karaağaç Baba sülalesinden olduğu ve çevrede ilk emniyet teşkilatının “İleri Karakol” kurucusu olduğu rivayet edilmektedir.
Türbe; 540 x 700 santimetre ölçülerinde, dikdörtgen biçimli, ahşap çatılı, Marsilya kiremitle örtülü, tek gözlü, taş yapılı, sergisiz bir yapı niteliğindedir. Mimari ve teknik her hangi bir özelliği bulunmayan yapının duvarları toprak sıvalı, kireç badanalıdır. Tavan olmadığı için çatı altı açıktır ve türbe yeterince ışık almaktadır. Tek oda şeklinde düzenlenmiş binada süsleme yoktur. İçerisinde üç kabir bulunmaktadır.
Diğer ikisinin önünde, daha büyük olan ve Süleyman Sarızeybek’e ait olduğu söylenen toprak sıvalı kabir 100 x 250 santimetre ölçülerindedir. Onun ayakucunda, sol tarafta, on santimetre kadar basamak üzerinde, yan yana 110 santimetre genişliğinde ve 250 santimetre uzunluğunda bir kaide üzerinde, eşi ve kızına ait olduğu söylenen iki kabir bulunmaktadır. Tek gözlü türbe binasında kitabeye rastlanılamamıştır.
Acıpayam Alevî-Avşar Türkmen Aşiretlerinin inanç önderlerinden bir şeyh olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Süleyman Sarızeybek’in sandukasının sağ duvarda, başucu istikametinde mumluk veya kandil rafı monte edilmiştir. Yakılan kandil ve mumların çıkardığı is dolayısıyla duvarda geniş ve kalın bir is tabakası oluşmuştur. Sandukanın başucunda gazyağı tenekesi, pencerede de kandil ve çok miktarda mum ve kibrit bulunmaktadır.
Bundan önceki türbe yapısı; “ Dört köşe, taş çağıl şeklinde örülmüş, üstü kiremit örtülü, penceresi bulunmayan basit kapılı, bakımsız, sergisiz, sıvasız olup, bina özelliği olmayan, türbe vasfı kaybolmak üzere, kitabesiz basit bir yapı olarak tarif edilmektedir ve türbe binası daha sonraki yıllarda yaptırılmıştır”
denilmektedir. Ama bizim tespit ettiğimiz bina da tarif edilenden daha iyi durumda değildir. Tarif edilenden farklı olarak taş çağılın dışı harç ile içi de çamur ile rastgele sıvanmış, kireçle badana edilmiştir. Duvarlarının her yeri çatlamıştır. Bakımsız ve harap haldedir.
Köyün ilk kurulduğu yer, türbenin etrafındaki yerler olduğu, şimdi içerisinde türbenin olduğu mezarlığın hemen üstünde cami ve yanında da tekkenin olduğu söylenmektedir. 1930’lu yıllarda şimdiki köyün içerisindeki yeni cami yapılınca, türbenin üstünde olan eski cami, dönemin muhtarı tarafından yıktırılmış.
Muhtar, aynı zamanda köy kahvesini de işletmektedir. Rivayet odur ki; Bir gün, gecenin geç vaktinde aksakallı dervişler, muhtarı evinden kaldırıp kahveye getirmişler. “Biz camide namaz kılıyorduk, camiyi neden yıktırdın?” diyerek, sabaha kadar sorguya almışlar. Ancak sabah ezanı okunma vakti girince serbest bırakmışlar.
Sağlık ve esenlikler diliyorum...