Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıylla
Mescid-i Aksa, Kudüs’de “eski şehir” diye adlandırılan tarihi bölgenin güneydoğusunda yer alır ve eski şehrin altıda biri kadar bir alanı kaplamaktadır. Mescid-i Aksa külliyesi açık alanları, yer altındaki ve üstündeki mescitleri, namazgâhları, minareleri, kubbeleri, medreseleri, binaları, revakları, umumi müştemilatları, kapıları, Mescid-i Aksa’nın açık alanlarına bitişik olan müştemilat binaları ile birlikte dört bir yandan çevreleyen surları içerir.
Külliye içerisinde değişik İslami dönemlere ait 200’ü aşkın tarihi eser bulunmaktadır. Mescid-i Aksa’nın kapladığı alan yaklaşık olarak 144 dönüm kadardır. Mescid-i Aksa’nın “Harem-i Şerif ” olarak isimlendirilmesi halk kültüründen ve bölgede Osmanlı kültürel mirasından kaynaklanmaktadır. İslam inancında “Haremeyn” tabiri Mekke-i Mükerreme’deki “Kâbe” ve Medine-i Münevvere’deki “Mescid-i Nebevî” için kullanılır.
Mescid-i Aksa sınırları içerisinde yer alan mevcut binaların ve açık alanların tamamının İslam inancı ve fıkhı açısından aynı kutsallıkta olduğunu zikretmek gerekmektedir. Çünkü eserlerin tamamı Mescid-i Aksa’nın semasının içinde yer almaları sebebiyle aynı hükmün içine girmektedirler. Mescid-i Aksa’nın her bir parçasının aynı fazileti vardır. Bu kutsallık, sadece ibadet için ayrılmış Kıble Camii veya Kubbetü’sSahra Camisi gibi kapalı ve çatısı olan mekânlara münhasır değildir.
Kubbetü’s-Sahra örneğinde olduğu gibi ister yerin üstünde olsun, Mervan Mescidi örneğindeki gibi isterse yerin altında olsun hüküm aynıdır. Mescid-i Aksa’da itikâfa giren kimse mescidin ister açık alanlarında bulunsun isterse kapalı alanlarında bulunsun itikâfa girmiş kimse hükmünde olmaya devam eder. Burada önemli olan husus bulunulan yerin yani mekânın çatılı, gölgeli veya açık olması durumunun aynı olmasıdır.
Mescid-i Aksa Külliyesindeki Yapılar Çeşitli Yükseklik Seviyelerine Sahiptir:
1. Birinci seviye yerin altıdır. Su kuyuları, su kanalları ve üzeri toprakla örtülü olan bazı binaları içerir.
2. İkinci seviye yine yerin altındadır. Mervan Mescidi (Kıble Mescidi’nin kuzeyinde yer alır), Burak Mescidi, Kadim Aksa Mescidi (Kıble Mescidinin temellerinin altında bulunmaktadır), Rahmet ve Tövbe Kapıları ve kapalı kapılar olan Müfred (Tekli) Kapısı, Müzdevec (İkili) Kapısı, Müselles (Üçlü) Kapı, Burâk (Mağribliler) Kapısı ve Silsile (Zincirli) Kapısı’nı içerir.
3. Üçüncü seviye zemin seviyesidir. Mescid-i Aksa’nın güney tarafında yer alan Kıble Mescidi’ni, ana sahaları, açık olan kapıları ve revakları içerir.
4. Dördüncü seviye zeminin az üstünde yükselen seviyedir. Kubbetü’s-Sahra’yı, Kubbetü’s-Sahra’nın avlusunu, kubbeleri, binaları ve bütün bunları çevreleyen kemerleri kapsar.
“Mescid-i Aksa” İsminin Tarihi Kökeni
Arapça’da “el-Aksâ” kelimesi “en uzak olan” demektir. “Mescid-i Aksa” diye isimlendirilmesi, Rasûlullah’a (s.a.v.) vahiy indiği zaman Mekke-i Mükerreme’ye en uzak mescidin kastedilmiş olmasındandır. Lügatte “el-Aksâ” kelimesi, bir mekânın uzaklığının bilinen başka bir mekâna olan uzaklığına izafeten kullanılır. Mescid-i Aksa’nın kutsallık kazanması, ayette geçen “en uzak mescit” ibaresi ile Kâbe’ye olan uzaklığı sebebiyle Mescid-i Aksa’nın kastedilmesinden dolayıdır.
Tefsirlerin içinde bir mekânın uzaklığını anlatan “el-Aksâ” kelimesi ile alakalı akla en yakın olan görüş budur. Hz. Musa (a.s.)’ın vasfettiği üzere Mescid-i Aksa mukaddes topraklarda bulunmaktadır: [“Ey kavmim Allah’ın size (vatan olarak) yazdığı mukaddes toprağa girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmüş olursunuz.”(Mâide Suresi, 21)]
Kuran-ı Kerim’de haber verildiği üzere Mescid-i Aksa’nın üzerinde bulunduğu yerler mübarek topraklardır: [“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.”(İsrâ Suresi, 1)]
Hadis-i Şeriflerde haber verildiği üzere, İslam’da üç mescit kutsallığıyla özel bir yere sahiptir. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: [“Ancak üç mescit için yolculuğa çıkılır; benim bu mescidim, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa.” (Sahih-i Müslim).]
Mescid-i Aksa iki kıblenin ilki, iki mescidin ikincisidir. Mekke’de Kâbe’den sonra inşa edilerek yeryüzündeki ikinci mescit olmuştur. Ebû Zerr (r.a.)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerif şöyledir: [“Dedim ki: Yâ Rasûlallah! Yeryüzünde ilk yapılan mescit hangisidir?” O (s.a.v) buyurdu ki: “Mescid-i Haram” Ebu Zerr devamla dedi ki: “Sonra hangisidir?” O (s.a.v.) buyurdu: “Mescid-i Aksa’dır.” Ebu Zerr dedi ki: “İkisinin arasında kaç yıl var?” O (s.a.v.) buyurdu: “Kırk yıl vardır. Bundan sonra nerede namaz vaktine erişirsen artık orada namaz kıl. Çünkü fazilet o kıldığın namazın içindedir.”(Müttefekun Aleyh)]
1. Kıble Mescidi
Kıble Mescidi, Mescid-i Aksa’nın güneyinde yer alır. Bulunduğu mevki, defalarca mimari değişikliklere uğramıştır. Burada şunu belirtmek gerekir ki, Müslümanlar ilk kez h.15/m.638 yılında Kudüs’ü fethettiklerinde Mescid-i Aksa Haremi’nin bulunduğu araziyi etrafı açık olarak ve üzerinde hiçbir bina olmadığı halde buldular. Kuru, ihmal edilmiş boş bir arazi idi.
Müslümanların halifesi Hz. Ömer (r.a.), Müslümanlarla beraber Mescid-i Aksa’nın bulunduğu araziyi pisliklerden ve çöplerden temizleme işine girişti. Müslümanlar ilk olarak Kıble Mescidi’ni inşa ettiler. Hz. Ömer (r.a.) Sahabelerle istişare etmişti. Onların bazıları ona mescidin mihrabını “Muallak Taşı”nın önüne koymasını işaret etmişti.
Bu durumda Kıble Mescidi, Mescid-i Aksa alanının kuzeyinde olacaktı. Ancak O, Mescid-i Aksa’nın güneyindeki duvara gelen yerde, Mescid-i Aksa alanını ortalayacak şekilde mihrabı yerleştirmeyi tercih etti. Hz. Ömer (r.a.) tarafından inşa edilen bu mescit basit bir binaydı. Şöyle ki büyük ahşapların birbirine bağlanmasıyla yapılmış ve ancak üç bin kişiyi alabilecek genişlikte bir yapıydı.
Hz. Ömer’in (r.a.) mescidinden günümüzde hiçbir iz kalmamıştır. Bunun sebebi, günümüze kadar gelen bugünkü Kıble Mescidi’ni h.90-96/m.709-714 yılları arasında ilk kez inşa ettiren Emevi halifesi Abdülmelik b. Mervân’ın, Hz.Ömer (r.a.) zamanında yapılan Kıble Mescidini yerinden kaldırtmasıdır. Bazı tarihçiler, Kıble Mescidi’nin inşaatına Abdülmelik b. Mervân zamanında başlandığı ve ondan sonra gelen halife Velîd b. Abdülmelik zamanında ise binanın tamamlandığını söylerler.
Emeviler zamanında inşa edilen “Kıble Mescidi” 15 neften oluşuyordu. En geniş nef ortadakiydi. Bu eserin çatısını, meyilli olarak döşenmiş kiremitler örtüyordu. Çatı, ortadaki nefin sonunda, yapının güney tarafında büyük bir kubbe ile bitiyordu. Abbasiler zamanında Halife Cafer b. Ebu Mansur tarafından “Kıble Mescidi” tamir edildi.
Kudüs’te yaşanan bir deprem sonrasında Kıble Mescidi’nin doğu ve batı yönlerindeki duvarlarının bir kısmının yıkılması üzerine, Abbasi Halifesi el-Mehdî tarafından Mescid bir kere daha tamir edildi. Abbasi Halifesi el-Me’mûn Mescid’in ortasındaki nefleri yeniledi. Memlüklüler zamanında (h.855-923/1451-1517), Yemen’de hâkimiyet kuran bir hanedan olan Tâhirîler Devleti’nin emîri Abdullah b. Tâhir tarafından yeni nefler yapıldı.
Fatımiler zamanında benzer şekilde defalarca yenileme ve restorasyon çalışmaları tekrarlandı. Bu çalışmaların en göze çarpanı Fatımi Halifesi Zâhir Li-İ’zâzi Dînillah tarafından h.436/m.1034 yılında Kıble Mescidi’nde yapılan restorasyondur. Haçlılar Kudüs’ü işgal ettikleri yıllarda Kıble Mescidi’ni kiliseye çevirdiler.
Mescidin İslami alametlerini değiştirdiler. Selahaddin Eyyübi tarafından Kudüs şehri tekrar hürriyetine kavuşturulmasından sonra Kıble Mescidi’nin daha önceki haline çevrilmesi ancak mümkün olabildi. Selahaddin Eyyübi Kıble Mescidi’ne, Nureddin Zengi’nin vefatından önce Halep’de özellikle Mescid-i Aksa’ya konulması için yapılmasını emrettiği minberi koydurdu. Osmanlılar, Kıble Mescidi’ne çok büyük bir önem verdiler.
Osmanlılar tarafından yapılan ve en başta zikredilmesi gereken çalışmaların ilki, Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdıklarıdır ki Kıble Mescidi’ne kapsamlı bir restorasyon yaptırmıştır. Daha sonraki dönemlerde Sultan II. Mahmûd, Sultan Abdülaziz, Sultan II. Abdülhamid Han’ın yaptırdıklarını sayabiliriz. Sultan II. Abdülhamid Han, Kıble Mescidi’nin halılarını ve aydınlatma lambalarını (kandillerini) yenilettirmiştir.
Kıble Mescidinin Günümüzdeki Hali
Mihrap tarafındaki kubbenin altına kadar doğrudan ulaşan büyük bir merkezi nefin ortaladığı, bu merkezi nefin doğusunda 3 nefin batısında da 3 nefin sıralandığı, kuzeyden güneye 80 metreye ulaşan uzunluğu, doğudan batıya 55 metre genişliği olan dikdörtgen şeklinde bir binadır.
Kıble Mescidi’nin 9 adet girişi vardır. Bunlardan 7’si mescidin kuzey cephesini merkeze alarak sıralanmaktadır. Kuzey cephesinde sıralanan her bir kapı, mescidin içindeki 7 nefe bakacak şekilde dizilmiştir. Mescidin doğusunda bir kapı ve batısında da bir kapı vardır. Kuzey cephesinde ortadaki giriş kapısı, ana giriş kapısı olarak kabul edilir.
Hangi kapıdan girilirse girilsin açık olan diğer bütün neflere ulaşmak mümkündür. Neflerin arasında caminin yükünü taşıyan taş ve mermerden yapılmış büyük sütunlar bulunmaktadır. Taş sütunları tarihi ve antik olup, mermer olanları ise 20. yüzyılın başlarındaki restorasyon sırasında eklenmiştir. Bu sütunlar büyük kemerlerle caminin tavanına bağlanmıştır.
Ömer Mescidi
Ömer Mescidi, Kıble Mescidi’nin güneydoğusunda yer alır. Kıble Mescidi’nin bir bölümü olarak kabul edilir. Dikdörtgen şeklinde inşa edilmiştir. İki girişi olup, kapılardan biri Kıble Mescidi’ne bağlayan kapı iken diğeri ise Mescid-i Aksa’nın açık alanlarına bakan kapıdır. Günümüzde bu cami Kıble Mescidi’nin “ilk yardım bölümü” olarak kullanılmaktadır.
Kırk Şehid Mescidi
Ömer Mescidi’nin kuzeyinde yer alan geniş bir odadır. Ömer Mescidi’nin diğer kapısı ise Kıble Mescidi’ne bakar ve Kıble Mescidi’nin bir parçası kabul edilir. Bu odanın “Kırk Şehid Mescidi” olarak isimlendirilmesinin sebebi olarak “Allah’ın salih kullarından, peygamberlerden 40 kişinin burada defnedilmiş olduğu” rivayeti söylenir. Bu konuyu teyit eden bir bilgi ise tarihi kaynaklarda mevcut değildir.
Zekeriya Mihrabı
Kıble Mescidi’nin doğu kısmına bitişik bir odada bir mihrap bulunur. Bu mihrap Zekeriya (a.s.)’a nispet edilerek isimlendirilmiştir. AyetiKerime’de zikri geçtiği üzere Zekeriya (a.s.)’ın Hz. Meryem’i ziyaret ettiğinde gördüğü mihrap bu idi. [“Zekeriya (a.s.), onun yanına, mabede (mihraba) her girdiğinde orada bir rızık buldu”(Ali İmrân Suresi; 37)] Ancak bu ayette ismi geçen “mihrabın” o olduğuna dair kesin bir delil yoktur. )
2. Kubbetü’s-Sahra
Bu kubbe, h.71-72/m.691-692 yıllarında Emevi Halifesi Abdülmelik b. Mervan tarafından yaptırılmış olup İslam mimarisinin en eski ve güzel örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Küre şeklindeki bu kubbe, önce bakır plakalar ile kapatılmış, üstü altınla kaplanmıştır. En tepesinde altınla kaplanmış bir hilal yer alır. Üzerini örttüğü “Muallak Taşı’nın”, Mirâc-ı Müşerrefe Kayası (Peygamberimizin, üzerinden miraca yükselmeye başladığı kutsal kaya) olduğuna inanılır. Bu kubbe, Mescid-i Aksa’nın kapladığı arazinin tam ortasında, açık bir alanda, Kıble Mescidi’nin zemininden 4 metre daha yüksekte inşa edilmiştir. Kubbenin bulunduğu bu alana, mekana güzellik katması amacıyla yapılmış olan 8 ayrı noktadaki kemerlerin altından geçerek ulaşmak mümkündür.
Kubbenin iskeleti, kenar uzunlukları 20.59 metre ve yüksekliği 9,5 metre ölçülerinde olan sekizgen şeklinde ve dört kapısı olan bir yapının merkezinde daire şeklindeki bir çemberi çevreleyen bir alanı kaplamaktadır. Kubbe ile sekizgen yapı arasında, üzerinde İsra suresinden ayetlerin yazılı olduğu, çinilerle süslenmiş daire şeklinde bir boyunluk vardır.
Burada şunu da zikretmek gerekmektedir ki: Bu yapıda 2.5° ile 3° derece arasında daireyi ayakta tutan sütunların eğimli olması sayesinde bir kimse yapının içine bu dört kapıdan hangisinden girerse girsin direklerin ayakta tuttuğu yapının içini geniş bir açı ile görebilmesi mümkün olmaktadır. h.1433/m.2012 yılında Mescid-i Aksa İmar Komitesi ve Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) işbirliği ile Kubbetü’s-Sahra’nın Hilali’nin altınla yeniden kaplanması işi gerçekleştirilmiştir.
Kubbetü’s-Sahra şunları içerir:
• “Muallak Taşı’nın” üstünü örten kubbe şeklindeki yapı.
• Kubbetü’s-Sahra’ya girilen 4 kapı.
• Geometrik bitki motiflerinin ve İslamî hat sanatının işlendiği vitray ve revzenle süslenmiş 16 pencere.
• Muallak Taşı (Sahra-i Mirâc-ı Müşerrefe): Düzensiz bir şekle sahip doğal bir kayadır. Altında “Peygamberler Mescidi” olarak isimlendirilen içinde biri derin, diğeri ise düz iki mihrabı bulunan küçük bir mağara bulunmaktadır. Müslümanların pek çoğu bu kayanın Hz. Peygamberin semalara yükselirken bastığı taş olduğuna inanmaktadırlar. Bu kayanın fazileti Mescid-i Aksa’nın sınırları içerisinde yer almasındandır. Halk arasında bu taşın yer ile gök arasında havada asılı olduğu inancı da yaygındır.
Abbasiler Döneminde Kubbetü’s-Sahra
Abbasiler, Kubbetü’s-Sahra’ya önem verdiler ve defalarca tamirat yaptırttılar. Bu tamirat ve restorasyonların en göze çarpanı Halife Me’mun zamanında h.216/m.831 yılında yapılan kubbe binasının tamiridir. h.301/m.913 yılında Abbâsî Halifesi el-Muktedir Billah’ın annesi de Kubbetü’s-Sahra’ya büyük ahşap kapılar yaptırmıştır.
Fatımiler Döneminde Kubbetü’s-Sahra
Fatımiler’den halife Zahir Bi-Emrillah Ebu’l-Hasen b. el-Hakem zamanında, h.413/m.1022 yılında, Kudüs’te yaşanan büyük bir depremin ardından Kubbetü’s-Sahra’da kapsamlı bir onarım yapıldı. Fatımî halifelerinden Ebû Cafer Abdullah da aynışekilde h.467/m.1075 yılında onarım yaptırmıştır.
Haçlılar Döneminde Kubbetü’s-Sahra
Haçlılar Kudüs’ü h.492/m.1099 yılında işgal ettiler. Kudüs’ü işgal ettikleri dönemde Kubbetü’s-Sahra Mescidi’ni kiliseye çevirdiler ve ona “Rabbin Mabedi (Templum Domini)” adını verdiler. Binaya bazı haç ve ikonlardan oluşan süslemeler ilave ettiler. Muallak Taşı’nın etrafına, insanların ondan bir parça koparmak istemelerine mani olmak için demir bir sac ile çevreleyen bir duvar yaptılar. Bu kilise, şövalyelerin ana karargâhı ve toplandıkları bir merkez olarak kabul edilmekteydi. Fakat Selahaddin Eyyübi Kudüs’ü h.583/m.1187 yılında tekrar hürriyetine kavuşturduktan sonra Kubbetü’s-Sahra’yı eski orijinal haline yani mescide geri döndürdü.
Eyyübiler Döneminde Kubbetü’s-Sahra
Selahaddin Eyyübi Kudüs’ü Haçlıların elinden aldıktan sonra Kubbetü’sSahra’da kapsamlı bir yenileme yaptırdı ve Kubbetü’s-Sahra’daki haçlı kalıntılarını kaldırtarak yerlerine İslami süslemeler yerleştirdi. Selahaddin Eyyübi Kubbetü’s-Sahra’nın içerisindeki duvarlarda da değişiklikler yaptırdı. Kubbetü’s-Sahra’nın içini altın süslemeler ile süsletti. Eyyübiler zamanından kalan bir başka eser ise Muallak Taşı’ndan insanların bir parça koparmaya çalışmalarına engel olmak için yaptırdıkları Muallak Taşı’nın etrafını çevreleyen ahşaptan mamul koruma duvarıdır.
Memlüklüler Döneminde Kubbetü’s-Sahra
Memlüklüler döneminde çok önem verilen Kubbetü’s-Sahra’da defalarca tamiratlar yapıldı. Zahir Baybars Kubbetü’s-Sahra’da kapsamlı bir onarım yaptırdı. Kubbetü’s-Sahra’nın kubbesinin dışını süsleyen çok değerli mozaikleri h.659/m.1264 yılında yeniledi. Melik el-Âdil el-Mansûrî döneminde h.694/m.1294 yılında Kubbetü’s-Sahra ikinci bir kapsamlı onarımdan geçti. Sultan Muhammed b. Kalâvun ve Emîr Muhammed b. Seyfüddin ez-Zâhirî zamanında da restorasyon ve tamirat işleri yapıldı.
Osmanlılar Döneminde Kubbetü’s-Sahra
Osmanlılar döneminde Kudüs’te mimari bir zenginliğe şahit olundu ve Osmanlı Sultanları Kubbetü’s-Sahra’ya çok önem verdiler. Kanunî Sultan Süleyman, Kubbetü’s-Sahra’nın kubbesinin üzerinde yükseldiği boyunluğu çevreleyen tarihi mozaikleri, h.955-969/m.1548-1561 yılları arasında İstanbul’dan getirtilen özel olarak hazırlatılmış çiniler ile değiştirtti. Aynı şekilde Kubbetü’s-Sahra’nın binasını genel bir onarımdan geçirttikten sonra Kubbetü’s-Sahra’ya yeni pencereler açtırdı, kapılarına bakır süslemeler giydirdi.
Sultan II. Abdülmecid, Kubbetü’sSahra’da kapsamlı geniş bir tamirat yaptırdı ve h.1270/m.1853 yılında binayı tekrar eski güzelliğine kavuşturdu. Daha sonra h.1291/m.1874 yılında Sultan Abdülaziz kıble tarafındaki kapı ile minber arasına büyük bir avize koydurttu ve kubbesini kurşun kaplama ile giydirdi. Sultan II. Abdülhamid Han ise h.1293/m.1876 yılında sülüs hattı ile Kubbetü’sSahra’nın dışında Yasin Suresinin yazılmasını emretti.
Haşimîler Döneminde Kubbetü’s-Sahra
Haşimîler Mescid-i Aksa’nın yönetimini ve korumasını üstlenmelerinden itibaren Kubbetü’s-Sahra’nın imarı için çeşitli zamanlarda çalışmalar yaptırdılar. Kral 1. Abdullah h.1342/m.1924 yılında Kubbe’nin kapsamlı bir şekilde onarılmasını emretti. Bu çalışmayı Kral Abdülmelik Hüseyin b. Tallal zamanındaki girişimler takip etti ve Kubbe altın renkli alüminyum kaplama ile giydirildi. İç duvarlarındaki mermerlerin montajı gerçekleştirildi. Dışındaki çinilerin tamiratı h.1372/m.1953 yılında tamamlandı. h.1389/m.1969 yılından h.1415/m.1994 yılına kadar devam eden ve üçüncü safha olarak bilinen uzun bir imar faaliyetine girişildi.
Bu çalışmalar esnasında Kubbetü’s-Sahra’nın kubbesinin çinko ile karışık bakırdan yapılmış başka yeni bir kaplama ile yenilenmesi gerçekleştirildi ve üstü 24 ayar altın ile kaplatıldı. İçerisindeki süslemelerin korunması sağlandı. Kubbe’de yer alan ahşap malzemeler dolayısıyla yangına karşı koruma ve söndürme sistemi kurduruldu. Haşimîler Kudüs’te bulunan İslam Vakfı aracılığıyla günümüzde Mescid-i Aksa’nın bakım ve tamirat işlerini yapmaya devam ediyorlar. )
3. Kadim Aksa Mescidi
Kadim Aksa Mescidi, Kıble Mescidi’nin ortasındaki nefin altında yer almaktadır. Güneyden kuzeye doğru dikdörtgen şeklinde uzanmaktadır. 18 basamaklı, taştan yapılmış bir merdivenden ibaret olan bir yoldan oraya ulaşmak mümkündür. Bu merdiven, Kıble Mescidi’nin ana nefine açılan kapının önünde yer almaktadır. Merdivenin önündeki kapı Kadim Aksa Mescidi’ne yönlendirir.
Kadim Aksa Mescidi, arapça yazılı kaynaklarda Nebi Kapısı ismiyle bilinen, batılı kaynaklarda ise İkili (Müzdevec) Kapısı olarak bilinen bir başka kapıda sona erer. Kadim Aksa Mescidi’nde, Mescid-i Aksa Haremi’nin bulunduğu coğrafi durumundan kaynaklanan bir eğim vardır.
Büyük taşlardan yapılmış direklerle çevrili iki neften oluşan, kuzeyden güneye doğru uzanan, tonozlu çatısı olan bir yapıdır. Kadim Aksa Mescidi, Emevi Halifeleri tarafından Mescid-i Aksa Hareminin güney duvarlarına bitişik yaptırdıkları saraylarından, Mescid-i Aksa’ya geçiş için kullandıkları bir koridor olarak hizmet etti. Emeviler, Kadim Aksa Mescidi’ni bu mevkide hazır bulunan geçmişi belki de çok eski tarihlere dayanan arkada bırakılmış malzemeleri kullanarak inşa ettiler.
Emeviler, Kadim Aksa Mescidi’ni inşa ederken kullandıkları bu malzemelerin Romalılar veya Herodik dönemine ait olduğu tahmin edilmektedir. Ancak bugün ayakta olan ve “Mescid-i Aksa İmar Komitesi” tarafından h.1419/m.1988 yılında restorasyonu tamamlanan yapının tarihi, Emeviler dönemine dayanmaktadır. Günümüzde bu yapı “Hitaniyye Kütüphanesi” olarak isimlendirilmekte ve “Mescid-i Aksa Kütüphanesi” olarak da kullanılmaktadır.
4. Mervan Mescidi
Eskiden “doğu düzlüğü” olarak isimlendirilen bu bina yapılırken, Mescid-i Aksa Haremi’nin güneyindeki bölümün yüzeyinin düzeltilerek elde edilecek düzlüğün üzerine yapılması planlanan bina için temel olması hedeflenmişti. Çünkü üzerine bina yapılması düşünülen bu kısımda çok fazla eğim vardı ve düz değildi. Müslümanlar eğimi ortadan kaldırdıktan ve bu alanı Mescid-i Aksa Haremi’nin kuzey bölümü ile aynı seviyede tesviyesini tamamlandıktan sonra elde edilecek sağlam bir mevkide bir bina yapmak istemişlerdi.
Bu bina, inşa yılı kesin olarak bilinmemekle birlikte Kıble Mescidi’nin yapılmasından çok önce inşa edilmişti. Bu mescid, 4,5 dönüm üzerindeki bir alanı kaplayan, 16 nefli bir yapıdır. Mescid-i Aksa Haremi içerisinde üstü kapalı mekânların en büyüğüdür. Bu haliyle altı bin kişinin aynı anda namaz kılabileceği büyüklüktedir.
Mervan Mescidi’ne, Kıble Mescidi’nin kuzeydoğu tarafında, iki büyük kapıdan ve büyük bir taş merdivenden geçerek ulaşmak mümkündür. Bu taş merdivenlerin inşası, daha fazla sayıda insanın namaz kılmasına olanak sağlanması ve binanın pencerelerinin az olması sebebiyle havalandırmasının iyileştirilmesi için Mervan Mescidi’nin inşasından sonra tamamlandı. Burada şunu da belirtmek gerekir ki Mervan Mescidi, “İslâmi Vakıflar İdaresi”ne iade edilmesinden önce “Süleyman’ın ahırı” olarak biliniyordu. Bu isimlendirmenin kaynağı, Haçlıların Kudüs’ü işgal ettiği dönemde burayı atları için ahır olarak kullanmalarına dayanıyordu.
Haçlılar Kıble Mescidi’ni kiliseye çevirmişler ve buraya “Süleyman Mabedi” ismini vermişlerdi. Aynı şekilde Mervan Mescidi’ni de ahır olarak kullanmışlar ve bu yer de “Süleyman’ın ahırı” olarak bilinmeye başlamıştır. Bu rivayetin doğruluğunu teyit eden hususlardan biri atlarını bağlamak için mescidin duvarlarına astıkları büyük demir halkaların bulunmasıdır. Haçlılar aynı şekilde atlarının giriş çıkışlarını kolaylaştırmak için Mescid-i Aksa Hareminin güneyindeki duvarına “Müfred (Tekli) Kapı” adını verdikleri bir kapı açmışlardır.
Günümüzde bu yapının Mervan Mescidi olarak isimlendirmesine gelince, mescidin restorasyonunun tamamlanmasından ve namaz için açılmasından sonra, Emevi halifesi Mervan b. el-Hakem ve oğlu Emevi Halifesi Abdülmelik b. Mervan ile ondan sonra Emevi halifeleri olan oğulları Hişam, Süleyman ve Velîd’in yani Mervan ailesinin Mescid-i Aksa’nın inşasında ve imarında çok büyük emekleri ve gayretleri olması sebebiyle Mervan ailesine hürmeten bu ad verilmiştir.
5. Kadınlar Mescidi (Eyyübiler Dönemi)
Kudüs’ü işgal ettiklerinde Haçlılar tarafından atları yemlemek için kullandıkları bir bina oldu. Mescid-i Aksa’nın batısındaki duvardan batı yönünden Haremi çevreleyen surların güneybatı köşesinde doğudan batıya doğru uzanır. Selahaddin Eyyübi Kudüs’ü fethettikten sonra, burayı kadınların kullanımına tahsis edilen bir mescide çevirdi. Ancak daha sonraki dönemlerde üç farklı iş için kullanılmak üzere üç kısma bölündü. Şöyle ki, güneybatısındaki bölümde “İslam Müzesi” olarak kullanılan büyük bir salon ortaya çıkmıştır.
Ortasındaki bölüm “Kudüs Üniversitesi Usûluddîn ve’dDa’vet Fakültesi” için kullanılmıştır. Ancak bu fakülte daha sonra, önce el-Bîreh şehrine sonrasında da Doğu Kudüs’ün Abû Dis semtine taşınmıştır. Daha sonra ise bu orta kısım, Kadim Aksa Mescidi’ne taşınıncaya kadar “Mescid-i Aksa Ana Kütüphanesi” olarak kullanılmıştır. Üçüncü bölüm olan doğu bölümü ise Kıble Mescidi’ne bitişiktir ve “İslami Vakıflar İdaresine” ait arşiv olarak kullanılmaktadır.
6. Hz. İsa’nın Beşiği Mescidi (Osmanlılar Dönemi)
Bu yapı küçük bir kubbeden ibarettir. Osmanlılar döneminin son zamanlarında h.1316/m.1898 yılında Sultan II. Abdülhamid Han zamanında yapıldığı bilinmektedir. Mervan Mescidi’nin güneydoğu köşesindeki merdivenin ortasında yer alır. Bu kubbe dört direk üzerinde ayakta durur. Bu küçük kubbenin altında taştan bir havuz ve beşiğin önünde ise taştan bir mihrap vardır. Tercih edilen görüşe göre buraya Fatımiler veya Abbasiler zamanında konulan ve “Hz.İsa’nın Beşiği” diye isimlendirilen taştan havuz sebebiyle bu ad verilmiştir. Kudüs’deki Hıristiyan Kiliselerin önde gelen din adamları bu beşik hakkında rivayetlerin aksine bir açıklamada bulunmuşlar ve Mescid-i Aksa Haremi içinde kendilerine tahsis edilmiş herhangi bir kutsal eserin veya mekânın bulunmadığını beyan etmişlerdir.
7. Burak Camii (Emeviler Dönemi / Memlüklüler Dönemi)
Burak Camii, Burak Duvarı’nın (Ağlama Duvarı) hizasında Mescid-i Aksa’nın Batı Revakları’nın içinde Mağribliler Kapısı’nın kuzeyine doğru uzanan bir mevkide yer almaktadır. Büyük silindir şeklinde, zeminine merdivenle inilen tonozlu bir yapıdır. Müslümanlar Hz. Muhammed (s.a.v.)’in İsra-Miraç Gecesi, Burak adlı bineğini bu caminin duvarında bulunan bir halkaya bağladıklarına inandıkları için camii bu adı almıştır. Yapılışından günümüze, ilk yapıldığı şekliyle ulaşan Burak Camii’nin inşa tarihi h.707-737/m.1307-1336 yılları arasında Memlüklüler dönemine dayanmaktadır. Burak Camii, Kadim Aksa Mescidi’ne, Mervan Mescidi’ne ve Mağribliler Kapısı’na bitişiktir. Ana giriş kapısı Burak Duvarı’nın (Ağlama Duvarı) içindedir ve günümüzde kapalıdır. Caminin, Harem’in açık alanlarına bakan Batı Revaklarına açılan bir kapısı daha vardır ve namaz kılmak isteyenler için ibadete açıktır.
8. Mağribliler Camii (Eyyübiler Dönemi )
Bu mescid, Mescid-i Aksa’nın güneybatı bölümünde “Mağribliler Kapısı”nın yanında yer alır. Malikîlerin kullandığı eski bir mescittir ve bânîsi bilinmemektedir. Vakfeden kimsenin hangi tahdid ve şartlarla vakfettiği de bilinmemektedir. Yapının yapılış tarihinin h.6.- 7.yy/m.12-13.yy’da Eyyübiler dönemine ait olduğu bilinmektedir. Mescid günümüzde İslam tarihinin çeşitli dönemlerine ait eserlerin en güzel örneklerinin bulunduğu İslam Müzesi’nin bir bölümü olarak kullanılmaktadır. )
KUBBELER
9. Silsile Kubbesi – Zincirli Kubbe (Emeviler Dönemi)
Emevi halifesi Abdülmelik b. Mervan’ın h.72/m.691 yılında inşa edilmesini emrettiği bir kubbedir. Kubbetü’s-Sahra’nın doğusunda yer alır. Hacim olarak Kubbetü’sSahra’dan daha küçüktür. Altıgen şeklindedir. Bazı tarihçilere göre Kubbetü’sSahra’nın ilk örneği olarak kabul edilir. 11 köşesi bulunan ve 11 sütunun taşıdığı bir yapının üstünde bulunan kubbe, 6 adet sütunun taşıdığı altıgen bir boyunluk üzerine oturmaktadır. Çiniler ise mihrabı ve kubbeyi taşıyan altıgen boyunluğun hem içini hem de dışını olmak üzere her yönden süslemektedir.
Kubbenin çinilerle süslenmesi Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman’nın fermanıyla h.969/m.1561 yılında gerçekleşmiştir. Haçlılar, Kudüs’ü işgal ettikleri dönemde bu kubbeyi kiliseye çevirmişler ve “Aziz James Kilisesi” olarak isimlendirmişlerdir. Ancak h.583/m.1187 yılında Selahaddin Eyyübi tarafından Kudüs şehrinin yeniden ele geçirilmesinden sonra eski haline geri çevrilmiştir. “Mescid-i Aksa İmar Komitesi” ile “Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA)” tarafından h.1433/m.2012 yılında Silsile Kubbesi (Zincirli Kubbe), kapsamlı bir onarımdan geçirilmiş ve Türkiye - İznik’te imal edilen orijinali ile aynı özellikteki çinilerle kubbeyi içinden ve dışından süsleyen çiniler yenilenmiştir.
10. Miraç Kubbesi (Eyyübiler Dönemi)
Kubbe, mermerden otuz sütunun taşıdığı sekizgen şeklinde üstü ve etrafı kapalı küçük bir yapıdır. Kubbeyi ayakta tutan mermer sütunların arası mermer levhalarla kapatılmış olup yapının kuzey tarafında bir giriş kapısı bulunmaktadır. Kubbenin içinde güney kısmında bir mihrap vardır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) miraca çıkışının bir hatırası olarak yapılmıştır. Ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Sultan el-Âdil Ebubekir b. Eyyüb zamanında Kudüs valisi olan emir Osman b. Ali ez-Zencebilî tarafından h.597/m.1200 yılında yenilenmiştir. Bu kubbe, en tepe noktasında yer alan taca benzeyen bir süsleme ile dikkat çeker. Daha önce kubbe kurşun dökme ile kaplı iken yakın zamanda yenilenmesi esnasında kurşun levhalar taş levhalar ile değiştirilmiştir.
11. Peygamber Mihrabı ve Kubbesi (Osmanlılar Dönemi)
Miraç Kubbesi’nin yakınında Kubbetü’s-Sahra’n ı n kuzeybatısında küçük bir kubbedir. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in meleklere ve bütün peygamberlere Miraç Gecesi imam olarak namaz kıldırdığına inanılan yeri işaretlemek maksadıyla yapılmıştır. Kubbenin ve mihrabın yapılması iki aşamada tamamlanmıştır. İlk aşamasında, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Gazze ve Kudüs Valisi olan Muhammed Bey tarafından h.945/m.1539 yılında boyu 70 cm’ye ulaşan bir mihrap yaptırılmıştır. İkinci aşamasında ise Osmanlı Sultanı II. Abdülmecid zamanında mihrabın üstüne bir kubbenin yapılmasıyla yapının inşası tamamlanmıştır. Birbirine kemerlerle bağlı sekiz mermer sütunun üzerindeki küçük bir gerdanlığın üstünü örten bir kubbedir.
12. Süleyman Kubbesi (Emeviler Dönemi / Eyyübiler Dönemi)
Mescid-i Aksa Haremi’nin kuzeyindeki sahaların ortasında, Şerefü’l-Enbiya Kapısı’nın güneybatısında küçük bir kubbedir. Yapımının Emeviler dönemine ait olduğu düşünülmektedir. Yapının bugünkü haline dönüşmesi ise Eyyübiler dönemine dayanmaktadır. Şöyle ki bu kubbe, yapılış tarzı ve binanın iskeleti bakımından Eyyübiler dönemine ait Miraç Kubbesi’ne benzemektedir. Bazı tarihçiler, kubbenin isminin Hz. Süleyman Peygamber’e (a.s.) nispet edildiğini söylerken, bazı tarihçiler ise Emevi Halifesi Süleyman b. Abdülmelik’e nispet edildiğini söylerler. Kubbe, 24 mermer sütunun taşıdığı sekizgen şeklinde bir yapı olup, içinde Muallak Taşı’ından bir parça olduğuna inanılan bir kaya vardır. Bu kaya, demirden sac duvar ile çevrilmiş ise de daha sonraki bir zamanda bu duvar ortadan kalkmıştır. Kubbenin içinde güneye doğru bir mihrap yer alır ve kapısı da kuzey tarafındadır. Bugün bu kubbe Mescid-i Aksa’da görevli kadın vaizeler için merkez ofis olarak kullanılmaktadır.
13. Musa Kubbesi (Eyyübiler Dönemi)
Mescid-i Aksa Haremi’nin batısındaki alanda Musa Namazgâhı’nın ortasında bulunmaktadır. Melik el-Salih Necmuddin b. Melik el-Kâmil Eyyübi tarafından h.647/m.1249-1250 yılında büyük âlimlerin ibadetlerini yapmaları için özel bir mekânın oluşturulması amacıyla inşa edilmiştir. Yapı, kare şeklinde bir oda ve bu odayı örten bir kubbeden oluşmaktadır. İçinde ve dışında birkaç basit mihrap bulunmaktadır. Yapının girişi kuzeydendir. Yapının üzerine oturtulduğu namazgâha ait bir duvar ile desteklenerek yükseltilmiş başka bir mihrap bulunmaktadır. Bazı tarihçiler, bu kubbenin adını Hz.Musa’ya bazıları ise bu kubbede ikamet etmiş büyük bir sûfi şeyhin adına dayandırmaktadırlar. Ayrıca yapının yanındaki hurma ağaçlarından dolayı “Ağaç Kubbesi” adı da verilmiştir. Bunun yanı sıra “Geniş Kubbe” olarak da adlandırılmıştır.
14. Hızır Kubbesi (Osmanlılar Dönemi)
Bu kubbe, küçük bir kubbedir. İnşası h.10 yy/ m.16. yy’a aittir. Kubbe birbirlerine taştan kemerler ile bağlanmış altı mermer sütuna dayanmaktadır. Kubbe içeriden daire şeklinde dışarıdan ise altıgen şeklindedir. Kubbenin altında mihrap şeklinde kıbleyi gösteren kırmızı taşlar bulunmaktadır. Kubbenin bulunduğu yerin, Kehf suresinde 65-82 ayetlerde anlatılan Hz. Musa ile Hz. Hızır’a ait kıssada zikri geçtiği üzere, Hz. Hızır’ın ve Hz. Musa’nın namaz ve zikir için konakladıkları yer olduğuna inanılmaktadır.
15. Yusuf Ağa Kubbesi (Osmanlılar Dönemi)
Kare şeklinde, Osmanlı tarzında inşa edilmiş, küçük bir kubbenin üstünü örttüğü bir odadan ibarettir. Kıble Mescidi’nin batısında ve İslam Müzesi’nin yanında yer almaktadır. h.1092/m.1681 yılında tamamlanan eserin banisi Osmanlı Sultanı IV. Mustafa zamanında Kudüs valisi olan Yusuf Ağa’dır. Günümüzde bu yapı Mescid-i Aksa ziyaretçileri için danışma ofisi olarak kullanılmaktadır.
16. Yusuf Kubbesi (Osmanlılar / Eyyübiler Dönemi)
Selahaddin Eyyübi döneminde h.587/m.1191 yılında inşa edilmiş olup h.1092/m.1681 yılında Osmanlı Sultanı IV. Mustafa zamanında yenilenmiştir. Bu adın verilmesi iki sebepten kaynaklanmaktadır. Birincisi Hz. Yusuf (a.s.)’a nispet edilmektedir. İkincisi ve tercih edilen görüş ise bu yapıyı inşa eden Yusuf b. Eyyüb Selahaddin lakaplı kişiye nispet edilmesidir. Güney cephesi duvar ile kapalı olup diğer tüm cepheleri açıktır. Kubbetü’s-Sahra’nın avlusunun güney duvarını ortalayacak şekilde konumlandırılmıştır. Kubbe öndeki cepheden iki sütuna dayanmaktadır. İki kitabesi bulunmaktadır. Kitabelerin birisi Selahaddin Eyyübi’nin yaptıklarını Arapça kaydederken, ikincisi Türkçe olup kubbeyi yenileyen kişinin adı “Ali b. Yusuf Ağa” yazılıdır.
17. Ruhlar Kubbesi (Osmanlılar Dönemi)
Kubbetü’s-Sahra’nın avlusunda yer almaktadır. İnşa tarihinin h.10/m.16 yy’a ait olduğu görüşü tercih edilmektedir. Yapı birbirine kemerle bağlanmış sekiz ince mermer sütunun üzerinde duran küçük bir kubbeden ibarettir. Ruhlar Mağarası’na yakınlığı dolayısıyla bu ad verilmiştir.
18. Muhammediye/el-Halilî Zaviyesi Kubbesi (Osmanlılar Dönemi)
Bu kubbe Osmanlılar döneminde Osmanlı Sultanı II. Mustafa zamanında h.1112/m.1700 yılında, Kudüs Valisi Muhammed Bey tarafından inşa ettirilmiştir. Kubbetü’sSahra’nın kuzeybatısında yer almaktadır. Kubbe iki odadan oluşmaktadır. Odalardan biri zeminde diğeri zeminin altında bulunmakta olup her iki odada da mihrap bulunmaktadır. Günümüzde Mescid-i Aksa İmar Komitesi’nin ofisi olarak kullanılmaktadır. Bu kubbe, Muhammed el-Halîlî isimli İslam âlimine nispetle “Şeyh elHalîlî Kubbesi” diye bilinmektedir. Sûfi bir âlim olan Muhammed el-Halîlî’nin namaz kıldığı ve ibadet ettiği yerdir.
19. Sultan II. Mahmut Kubbesi - Hz. Peygamberin Aşıkları Kubbesi (Osmanlılar Dönemi)
Bu kubbe Mescid-i Aksa’nın kuzeyinde, Şerefü’l-Enbiya Kapısı’nın yakınlarında bulunmaktadır. Bu kubbe, Osmanlı Sultanı II. Mahmut h.1223/m.1808 yılında Mescid-i Aksa’nın içerisinde kendisine ait bir eser bırakmak istemesi üzerine inşa ettirilmiştir. Mescid-i Aksa’nın zemininden yarım metre yükseklikte birkaç basamakla üzerine çıkılan kare şeklindeki bir namazgâhın üzerinde dört sütuna dayanan ve dört cepheden açık olan kare şeklinde bir binadır. Sütunların üzerinde küçük bir kubbe ve güney cephesinin ortasında güzel bir mihrap bulunmaktadır. “Peygamber Aşıkları” adının verilmesinin sebebi sûfi şeyhlerin ve dervişlerin bu kubbenin altında toplanarak zikir yapmalarındandır. “Peygamber Aşıkları Kubbesi” ismi ise daha revaçtadır.
DEVAMI 2. İKİNCİ BÖLÜMDE
Yorumlar
Kalan Karakter: