Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Özlü Söz: Akıl susunca düşünce durur, düşünce durunca hareket durur. Hareketsizlik ise çürümenin eşiğidir. İMAM-I GAZALİ
İslam’ın ilk dönemlerinde her Müslüman’ın elinde veya evinde Kuran ve Sünneti anlatacak kitaplar yoktu. Özellikle Kuran ayet veya sure olarak her indiğinde ilk Müslümanlar hemen o ayet veya sureleri ezberler sonra hayatlarına geçirirlerdi.
Aradan geçen bu kadar zaman ve imkâna rağmen günümüz Müslümanları ellerinde birçok kaynak eser ve her evde Kuran ile mealleri olmasına rağmen İslami şuur ve beceriden yoksun yaşamaktalar.
Allah’ın Kuranda murat ettiği temel kavramlar ne yazık ki asli hüviyeti ile ne anlaşılıyor ne de hayata tatbiki için uğraş veriliyor.
Nisa Suresi 59. ayetinde Allah (cc) mealen şöyle buyurmaktadır; “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, kitabındaki hükümleri uygulayın. Allah’ın Resulüne, onun sünnetine, sizden olan ulu’l-emre, İslami düzeni yürüten yetkililere itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, ahiret gününe iman ediyorsanız eğer, Allah’a, Kitabına ve Resulüne, sünnetine başvurun. Bu daha hayırlı ve doğuracağı sonuçlar bakımından daha güzeldir.”
Allah, bize kurutuluşumuz için Kur’an’ı indirmesine rağmen ne yazık ki sorumlu olduğumuz temel değerleri hayat nizamımız için hayatiyet kazandırmıyoruz. Yukarıdaki ayeti kerime bize Allah’a itaat ile Kur’an’a, Resulüne itaat ile sünnete ve Ulu’l-emre itaat ile de Kuran ve Sünnete göre hüküm sürecek olan İslam idarecisine itaati emretmektedir.
3 Mart 1924 tarihinde saltanat hilafeti olmasına rağmen Yahudi ve Hıristiyan ittifakı hilafete tahammül edemedi ve o tarihte hilafeti kaldırttı. Hilafet asrı saadetten 30 yıl sonra asli hüviyetinden koparıldı ve ortadan kaldırılıncaya kadar babadan oğula geçen bir saltanata çevrildi.
Kur’ani hükümler her ne kadar yürürlükte ise de yürütme organı ya milliyetçi duygular içinde ya da iktidar olma hırsının verdiği güçle yürütüldü.
Hilafetin ortadan kaldırılması için hiç önlem almayan ve o konuda tehlikeyi bile göremeyecek kadar batılılaşmanın etkisinde kalanlar ne yazık ki bugün İslam coğrafyasında Yahudi ve Hıristiyan ittifakının hegemonik yapısı altında velayetini onlara teslim etme durumuna getirilmiştir.
Saltanat hilafeti olması belki birçok Müslüman tarafından eleştirilir ama bugünkü Yahudi ve Hıristiyan velayetinden kurtulabilecek dinamizmi Kur’an’dan alma şansını her zaman elde etme imkânı vardı. Ama bu imkânı kullanmak yerine bugün çok konuşan, entelektüel bazda hava atan birçok yazar çizerimiz varken tek konuştukları batı siyaset platformunda onların yaptıklarını eleştirmek ve yorum yapmaktır ne yazık ki…
Nisa Suresi 59. ayetinin bize yüklemiş olduğu yükümlülükler ne yazık ki hiçbir Müslüman’ın gündeminde yoktur. Yani günümüzde mangalda kül bırakmayan Müslümanlar Ulu’l-emre itaatin gereğini yerine getirmek için o makamın boşluğu onları hiç ilgilendirmemektedir. O makam Peygamberin bıraktığı makamdır. Ve Allah o makamda olan kişiye itaati farz kılmaktadır.
Şimdi o makam boş ve Müslümanlar o makamın sahibini belirleyip oraya oturtma konusunda gündem bile oluşturmuyor.
Müslümanların bu gaflet ve tembelliğinden yararlanan Amerika ve diğer emperyalist ülkeler Siyonist İsrail’in emelini gerçekleştirmek adına Müslümanların bir halife etrafında birleşmemesi ve İslam Birliği’nin kurulmaması için ortaya farklı plan ve senaryolar sürmektedirler.
Hilafeti ortadan kaldırdıkları zaman Müslümanların bir daha Kur’an etrafında birleşip siyaset sahnesinde asli vazifesini yerine getirmemeleri için, coğrafyamıza cetvelle çizilmiş sınırlar koydular ve işbirliği yaptığı yöneticileri oralara yönetici olarak yerleştirdiler.
Hesapları hiç bozulmayacak gibi hazırlanmıştı. Oysaki Allah’ın koruması altındaki Kur’an var olduğu müddetçe onun hüküm ve kavramlarını şiarlaştıracak daima şuurlu ve imanlı Müslümanlar da hep var olacaktı. Ve oldu da…
Siyasi bir liderin “on yılda onların gazını aldık” dedikleri bunlardır…
80’li yıllarda başlayan Kur’ani heyecanın ne yazık ki bugün yerini gevşekliğe, yılgınlığa, ümitsizliğe, mal ve makam hırsı ile kavramları öz anlamlarından başka bir anlama çekmeye kadar götürmesi bizi Kur’ani istem ve heyecandan uzaklaştırmıştır.
Tekrar aynı heyecan ve mücadele azmini Kuran ile yakalamak mümkündür. Yeter ki Rabbimizin bize vermiş olduğu o büyük davanın sınırlarını ve büyüklüğünü yeniden özümleyelim…
Zaten bütün Siyonist öğretinin öncüleri olan emperyalist güçlerin temel korkusu Müslümanların yeniden Kur’an’a dönüşleridir. Kur’an’da bu konuda bizi uyandıracak çok sayıda ültimatom var.
Allah Maide Suresi 82. ayetinde; “İman edenlere düşmanlıkta en ileri olanlar Yahudiler ve müşriklerdir” buyuruyor.
Yahudilere karşı sadece mücadele etmek için Filistinliler yaratılmamış. Her Müslüman bu konuda üzerine düşeni yapmak durumundadır.
Müşriklere gelince onlar da bize düşman olarak bildiriliyor. İşte, bu konuda Müslümanların en çok sınıfta kaldığı olay budur. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki müşrik kişi evimizden, çevremizden, akrabalarımızdan veya dostlarımız arasında da çıkabilir hesabını ne yazık ki hiç yapmıyoruz.
Bundan dolayıdır ki Allah’ın gaybi yardım ve desteği tecelli etmiyor. Takvayı, verayı, siyasi İslam’ı anlamayı ve düşmanlarımıza karşı göstermediğimiz dik duruşumuz bizi ne yazık ki bu hale getirmiştir.
Tek çare Kur’an’a dönüş yapmaktadır.
Kur’an’ın kavramlarını Allah’ın murat ettiği haliyle anlayıp hayatımıza tatbik ile ilk adım atılmalı.
Selam ve dua Allah’ın murat ettiği şekli ile Kuranı anlayıp hayatına tatbik edene… Allah CC selamı berketi Rahmeti üzerinize olsun..