Seçime sayılı günler kala toplumda siyasî gerginlik artmaya başladı. Ağza alınmayacak küfürlerle birbirine hakaret eden eski dostlar, sanki bir daha hiç görüşmeyeceklermiş gibi, olur olmaz şeylerden gönül kırmaya ve köprüleri yıkmaya başladılar.
Bu ülkede 1946 seçiminden beri siyasî gerginlik yaşanmaktadır; fakat 14 Mayıs seçimi öncesinde yaşananlar bir başka... Dün siyasetin sağında veya solunda birlikte mücadele edenler, bugün birbirlerini acımasızca eleştiriyor ve ağzına geleni söylüyorlarsa siyasî seviye ve nezaketsizlik, siyasî erdemi rahatsız edici boyutlara ulaşmış demektir.
Geçmiş dönemlerde Menderes, İsmet Paşa, Ecevit, Demirel, Özal, Türkeş, Erbakan, Baykal ve Erdal İnönü kapışmalarında da gerginlik vardı; fakat siyasî üslup bugünkü kadar yerlerde sürünmüyor, hakaretler havada uçuşmuyordu. Demirel, "Çankaya'nın şişmanı" derken toplumu ötekileştirmiyor, Özal'ı espirili bir üslupla eleştiriyordu.
Türkiye'de 2000'li yıllardan itibaren siyasî literatürdeki sağ-sol kavramları birbirine karışmaya başladı. Özellikle Ak Parti'nin ikinci dönem iktidarında, merkez sağdaki muktedir olma kavgası, 2010'larda "cemaat-parti çatışması"na dönüşünce; 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaşanan ayrışmalar, Ak Parti'den ihraç edilen ya da uzaklaşmak durumunda kalan grupları muhalefet safına sürükledi.
Ak Parti'deki "metal yorgunluğu" seçim öncesi büyük handikap... Bir de mutfakta söndürülemeyen yangın var.
MHP'de yaşananlar malum... Türkeş'in ölümünden sonra parti içi dengeler bozuldu. Ozan Arif ve Sinan Ateş hadisesi hâlâ hafızalarda tazeliğini koruyor. Önceki dönemde parti içi muhalefetin kongre toplama girişimleri, ayrılmalar, ihraçlar, yaşanan tatsızlıklar bu hengamede İyi Parti'yi siyasî arenaya taşıdı. İyi Parti ise kuruluşundan kısa süre sonra birtakım handikaplar yaşamaya başladı: İstanbul il başkanı Kavuncu krizi, Ümit Özdağ'ın partiden ihracı, altılı masa görüşmeleri, masadan kalkıp yeniden altılı masaya geri dönme kararı, Yavuz Ağıralioğlu'nun istifası vs.
Deniz Baykal'ın kaset kumpasıyla CHP Genel başkanlığından ayrıldığı günden beri CHP'de sular bir türlü durulmuyor. 2018'de CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce seçim sürecinde CHP'nin kendisini yalnız bırakıldığını iddia ediyor. "Gel bakalım Muharrem!" hitabıyla ne derin travmalar yaşadığını ve 14 Mayıs'ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde siyasî husumete dönüşmüş bir hınçla 2018'in rövanşını almak istediğini belli ediyor.
Ak Parti'den ayrılıp CHP listelerinden seçime giren Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu'nun Gelecek ve Deva partilerinin bu seçimde yüzde kaç oy aldıkları belirlenemeyecek. Ali Babacan'a bir programda: "AKP'den CHP'ye geçebiliyorsunuz, seçimden sonra tekrar Ak Parti'ye geçmeyeceğinizi nereden bileceğiz?" diye soruluyor. Ali Babacan'ın soruya verdiği cevap tam evlere şenlikti: "Projelerimize ve tekliflerimize sıcak bakan herkese açığız." Yine bir programda Ahmet Davutoğlu'nun "Hayır öyle birşey demedim." itirazına karşılık önüne konulan video kaydında tam tersi şeyler söylemiş olması tam bir siyasî fiyaskoydu.
Aday listelerinin kesinleşmesinden sonra bütün siyasî partilerde liste küskünü aday adayları ve listeye itiraz eden parti teşkilatları bugünlerde gönül kırıklığı yaşıyorlar.
İttifaklar birbirlerini terör örgütleriyle siyasî işbirliği yapmakla suçluyorlar. Hani haksız da sayılmazlar, bir tarafta PKK'nın destekleme kararı var bir tarafta HÜDA-PAR'ın ittifak ortaklığı...
Milliyetçilerin bir kısmı Sinan Oğan'a oy vereceklerini söylüyorlar. Muharrem İnce, ilginç dans figürleriyle gençlerin oylarına talip... Her iki ittifak da seçimi ilk turda açık ara kazanacağını iddia ediyor. Anket sonuçlarına bakarsanız, bir sonuç diğer sonucu yalanlıyor. Bugünlerde sosyal medyada ortalık toz duman, göz gözü görmüyor, kılıçlar çekilmiş, taraflar canhıraş şekilde birbirlerine saldırıyorlar. Yazık, hem de çok yazık!
Üzüldüğüm bir hususu belirterek bitireyim. Aynı sokakta, aynı mahallede büyüyen çocukluk arkadaşlarımın birbirlerine siyasî husumet beslemelerine gerçekten çok üzülüyorum. Yapmayın sevgili dostlar, yapmayın Allah aşkına... Partiler gelir geçer, dostluklar baki kalır. Önemli olan devlet-i ebed-müddettir. Sandıktan kim çıkarsa o iktidar olur. Siyaset uğruna ülkeyi yangın yerine çevirmeye ve gönül kırmaya değmez. Seçimlerin sükunet içinde geçmesini ve ülkemize hayırlar getirmesini dilerim. Hepinizi saygıyla selamlarım. Muhabbetle...
Öğr. Gör. Yaşar ÖZTÜRK