"Türk Diyanet Vakıf-Sen Şube Başkanı Mehmet ÇOBAN, kurumda yetkili olan sendikanın, yetkisini ve görevini sadece yandaşlarına devletin imkanlarını peşkeş çekmek için kullandığını ifade ederek;
“Kurumumuzda idareci olanlar da yetkiyi yanlış anladı Yetki ben de değil mi dedi.. kendine yakınları, yandaş sendikadan olanları istediği yerlere atamasını yaptırdı, yapılması için çaba, gayret ve özen gösterdi, yandaşları korudu.” Dedi.
Türk Diyanet Vakıf-Sen Şube Başkanı ÇOBAN, devletim imkanlarını şahsi çıkarları için kullananları Allah’a havale ederek şunları söyledi:
“Yetkili sendika yanlış anladı, yetkiyi. Kendi üyelerini, devletin kurumlarının neredeyse tamamına, yönetici olarak atattı..kurumları ehil olmayanlara teslim etti...Yetmedi kendi üyelerine devletin bütçesinden daha çok pay talep etti.Yetkiyi, yetkili olanlara ayrıcalık olarak gördü....bunu görenler de pastadan pay almak, devran sürdükçe rahat etmek için değirmene su taşıdı.
Kurumumuzda idareci olanlar da yetkiyi yanlış anladı Yetki ben de değil mi dedi.. kendine yakınları, yandaş sendikadan olanları istediği yerlere atamasını yaptırdı, yapılması için çaba, gayret ve özen gösterdi, yandaşları korudu, kolladı, bunun yanında onlar rahat sendikacılık yapsın diye onlara her türlü kolaylığı gösterdi, yine yetkiliyim diyerek ülke ve ülkü sevdalılarını ezmek, sindirmek için her türlü ayrımcılığa tabi tutup onların haklarını gasp etmekten, kul hakkı yemekten de utanmadılar, sıkılmadılar.
Bizde deki idareciler yetkiyi yanlış anladı.. Eşini dostunu, akrabasını, yandaşını kurumlarına il, ilçe müftüsü, şube müdürü veya başka bir unvanda kuruma idareci yaptı, dikti. Yandaşlardan kimisi daire başkanı, kimisi müdür, diğerleri de şef vs. Yapıldı. Çıkarlarına, işlerine, menfaatlerine, yandaşlarına nasıl uyuyorsa kanun, yönetmelikler ona uyduruldu, değiştirildi. Liyakattir..ehil olmaktır nelerine lazım..memlekete hizmet..görev ahlakı kimin umurunda, fırsat bulmuşken bal tutan parmağını yalarmış zihniyetiyle kullanıldı yetki..
Yetki öyle yanlış anlaşıldı ki.."Kabenin anahtarını liyakatlı olduğu için gayrı müslime veren bir medeniyet, kenar mahalledeki bir camiye İmam, Müezzin, taşrada bir İle , İlçeye kendilerinden, yandaş olmayan, ülke ve ülkü sevdalısı MÜFTÜ, ŞUBE MÜDÜRÜ, ŞEF vs, vs atanmadılar.
Ne yazık ki yetkiyi yanlış anlayanlar bile yetkiyi getirdikleri hale şaşıp kalıyorlardır. Çünkü yetkiyi kullanacağız derken yetkilerini de aşıp, insan hak ve özgürlüklerini bile ihlal ettiler, kul hakkı yediler.
Yetkiyi çok..çok..yanlış anladık kısacası Yetkiyi sonuna kadar lehimize çevirmek için etik olan tüm değerleri deldik..tüm duvarları yıktık..haddimiz olmayanları yaptık..hakkımız olmayanları aldık..geriye ne kaldı ki?.Halkın güvenini yitiren kurumlar..hakkı olmayanı almaya razı olup ses çıkarmayanlar,hakkı elinden alınan mağdurlar.. Maalesef değerlerini , duygularını yitirmiş, kaybetmiş bir toplum.
Yetkiyi yanlış anladık evet. Yetkiyi, yetkili olanların çıkarlarını korumak olarak anladık. Yetkili olmayı BEN olmak anladık..Oysa yetki BİZ içindi. Yetki; bizim geleceğimiz..bizim yarınlarımız için en iyisi, en doğrusu neyse gerekeni yapmaktı.Yetki, adaletin görünen yüzüydü.Hem İnancımız hem de üstlendiğimiz görev gereği yetki, kutsaldı aslında. Yetkili olmak kutsal hizmet etmekti.
Neticede yetkiyi yanlış anladık, yanlış uyguladık ve adalet, hak ve hakikat anlayışını, ehliyet ve liyakati yok ettik, ortadan kaldırdık.”