Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Hastaneleri Dil ve Konuşma Terapistleri Gizem Oruç ve İsmail Emir Salınan, 22 Ekim Dünya Kekemelik Günü dolayısıyla kekemeliğe dair toplumsal farkındalığı artırmak amacıyla açıklamalarda bulundu.
PAÜ Hastaneleri Dil ve Konuşma Terapistleri Gizem Oruç ve İsmail Emir Salınan, 22 Ekim Dünya Kekemelik Günü kapsamında yaptıkları açıklamada şunları söylediler: “Kekemelik; seslerin, hecelerin, kelimelerin tekrarlanması, uzatılması ya da konuşmaya başlarken yaşanan duraklamalarla karakterize bir akıcı konuşma bozukluğudur. Ancak kekemelik yalnızca akıcılık sorunu değildir. Bireyin iş ve okul hayatında, sosyal ilişkilerinde ya da günlük iletişiminde yeterliliğini sınırlayarak yaşam kalitesini düşürebilir. Bu durum bireyde zamanla iletişimden kaçınma, özgüven eksikliği ve psikososyal sorunlara yol açabilir.
Kekemeliği olan bireyler, takılmalarını telafi etmek veya takılmalardan kaçınmak adına ikincil davranışlar sergileyebilir. Bu davranışlar arasında bacak sallama, göz kırpma, konuşma sırasında kelime değiştirme ya da bazı ortamlardan tamamen kaçınma gibi örnekler yer alır. Ancak zamanla bu davranışlar kekemeliği daha karmaşık ve yönetilmesi zor bir hale getirebilir. Kekemelik, gelişimsel ve edinilmiş olmak üzere iki ana grupta ele alınır.
En sık karşılaştığımız tür, gelişimsel kekemeliktir ve genellikle okul öncesi dönemde başlar. Bu bozukluğa sahip çocukların yaklaşık yüzde 75’i herhangi bir müdahale olmaksızın zamanla akıcı konuşmaya geçerken, yüzde 25’inde kekemelik kalıcı hale gelerek yetişkinlikte de devam edebilir. Kendiliğinden düzelme olasılığı en çok, kekemeliğin başlangıcını takip eden ilk 6–12 ay içinde görülür. Ancak hangi çocuğun bu süreci kendi kendine atlatabileceğini önceden kestirmek mümkün değildir.”
Dil ve Konuşma Terapistleri: “Kekemelik yalnızca akıcılık sorunu değildir.”
Kekemeliğin kalıcılık göstermesinde etkili olan bazı risk faktörlerine de değinen Oruç ve Salınan, ailede akıcılık bozukluğu öyküsünün bulunması, bireyin erkek olması, kekemeliğin 3,5 yaşından sonra başlaması, 6–12 aydan uzun sürmesi ve eşlik eden başka dil-konuşma bozukluklarının bulunmasının kekemeliğin kronikleşme riskini artırdığını vurguladılar. Ayrıca kekemeliğin ortaya çıkış nedenine dair günümüzde birçok teori öne sürülmüş olsa da hâlen kesin bir nedenin belirlenemediğini belirttiler.
Dil ve Konuşma Terapistleri Gizem Oruç ve İsmail Emir Salınan: “Kekemelik; genetik yatkınlıkların yanı sıra çevresel, nörolojik, fizyolojik ve öğrenilmiş davranışsal etkenlerin bir araya gelmesiyle oluşan çok bileşenli bir yapıya sahiptir.
Toplumda yaygın olarak inanıldığı gibi, kekemelik yalnızca psikolojik bir sorun ya da travma sonucu ortaya çıkan bir durum değildir. Bu yanlış inanışlar hem bireyin kendisini hem de çevresinin yaklaşımını olumsuz etkileyebilir. Kekemelik terapilerinde öncelikli hedefimiz, bireyin konuşma akıcılığını artırmak ve daha etkili bir iletişim kurmasını sağlamaktır.
Terapi sürecini mutlaka bireye özgü olarak planlıyor, yapılan değerlendirmeler doğrultusunda kanıta dayalı yöntemlerle ilerliyoruz. Bu süreçte kekemelikle çalışan yetkili sağlık profesyonelleri olarak sadece Dil ve Konuşma Terapistlerinin görev aldığını da özellikle vurgulamak isteriz. Kekemelik yalnızca konuşma sırasında yaşanan kesintilerle sınırlı değildir; duygusal, sosyal ve bilişsel boyutları da olan çok yönlü bir bozukluktur.
Bu nedenle kekemeliği olan bireylerle iletişim kurarken, terapötik iletişim ilkelerine mutlaka dikkat edilmelidir. Bireye konuşmasını tamamlaması için yeterli süre tanınmalı, sözü kesilmemeli ya da acele etmesi için baskı yapılmamalıdır. ‘Rahat ol, nefes al, yavaş konuş’ gibi iyi niyetli görünen ifadeler, farkında olmadan birey üzerinde baskı oluşturabilir. Dinleyicinin dikkati, bireyin nasıl söylediğine değil, ne söylediğine odaklanmalıdır. Bu yaklaşım, bireyin iletişimde değerli olduğunu hissetmesine katkı sağlar ve özgüvenini destekler. Kekemelik, toplumda en fazla dikkat çeken konuşma bozukluklarından biridir. Ancak profesyonel destekle ve toplumsal farkındalığın artmasıyla çok daha sağlıklı şekilde yönetilebilir. Unutulmamalıdır ki, kekemelik bir eksiklik değil, bir farklılıktır. Toplum olarak hepimize düşen görev önyargısız, sabırlı ve bilinçli bir iletişim ortamı oluşturarak kekemeliği olan bireylerin kendilerini özgürce ifade etmelerine destek olmaktır.” dediler.
Yorumlar
Kalan Karakter: