2024-2025 eğitim-öğretim yılı nedeniyle Eğitim Sen’in eğitim öğretim yılı başında eğitimin durumu raporu hakkında açıklama yapan Özdemir, “2024-2025 eğitim-öğretim yılı, birçok sorunun gölgesinde başlıyor. Ekonomik krizin derinleşmesi nedeniyle eğitim masraflarının artması, ÇEDES ve benzeri projeler üzerinden eğitimin dinselleştirilmesi çabaları, laikliğe ve bilime aykırı müfredat değişiklikleri, öğrencileriMesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) yönlendirme girişimleri, Öğretmenlik Mesleği Kanunu (ÖMK) tartışmaları, çok sayıda bölgede taşımalı eğitime son verilmesi gibi konular yeni eğitim öğretim yılının temel tartışma başlıkları arasındadır.Kız çocukları, özellikle kırsal ve muhafazakâr bölgelerde eğitimden mahrum bırakılmakta veya çocuk yaşta evlilik gibi nedenlerle eğitimlerini yarıda bırakmak zorunda kalmaktadır.
Ayrıca,müfredat ve öğretim materyalleri cinsiyetçi kalıpları yeniden üretmekte, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri derinleşmektedir.Sonuç olarak dezavantajlı grupların kız çocuklarının, mülteci çocukların ve engelli çocukların eğitime erişiminde yaşadıkları sorunlar, 2024-2025 eğitim öğretim yılı öncesinde detam anlamıyla çözülmüş değildir. Başından sonuna siyasal-ideolojik bir dayatma olarak hazırlanan ve “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” eğitim sistemini Türk-İslam sentezi çerçevesinde yeniden şekillendirme çabalarının somut bir yansımasıdır. Yeni müfredatta, özellikle Sünni İslam’ın, ders kitaplarında daha belirgin hale getirildiği gözlemlenmektedir.
Edebiyat ve Sosyal Bilgiler gibi derslerde dini öğelerin fazlasıyla yer alması, tarih derslerinde Osmanlı İmparatorluğu ve İslam’ın yayılma süreci idealize edilip Cumhuriyet döneminindaha yüzeysel bir şekilde ele alınması, biyoloji gibi derslerde evrim teorisi gibi bilimsel gerçeklerin göz ardı edilmesi demokratik, çoğulcu ,laik, bilimsel ve kamusal eğitim ilkesinin yok olmasına yol açmaktadır” dedi.
ARTAN OKUL VE KIRTASİYE MASRAFLARI VELİLERİN EKONOMİSİNİ ZORLUYOR
Artan okul ve kırtasiye masraflarının velilerin ekonomisini zorladığını belirten Özdemir, “2024-2025 eğitim-öğretim yılı başında öğrenciler ve veliler, okul servis ücretleri, kıyafetler,artan okul ve kırtasiye masraflarıyla karşı karşıyadır. Özellikle yüksek enflasyon ve derinleşen ekonomik kriz, eğitim giderlerini de ciddi anlamda katlamıştır.
Yüksek kayıt ücretleri ve zorunlu bağış uygulaması, kırtasiye ürünlerinin fiyatlarında yaşanan artışlar, okul kıyafetleri, servis ücretleri vb. gibi temel okul ihtiyaçlarına gelen fahiş zamlar, ailelerin bütçelerinde büyük gedikler açmaya başlamıştır. Bu durum, özellikle dar gelirli aileleri zorlamaktadır.Deprem bölgesinde okulların fiziksel altyapısı, öğrencilerin güvenli bir ortamda eğitim almalarını sağlayacak nitelikte değildir. Depreme dayanıklı okul binaları hızla inşa edilmeli,geçici çözümler yerine kalıcı ve güvenli yapılar oluşturulmalıdır.
2024 yılı itibarıyla Türkiye’de yaklaşık 5,4 milyon çocuk yoksulluk sınırının altında yaşamakta ve bu oran çocuk nüfusunun yüzde 25'ine tekabül etmektedir. Yoksulluk, çocukların eğitim, sağlık ve sosyal gelişim gibi birçok alanda geri kalmalarına neden olmaktadır. Özellikle öğrencilerin okullardaki beslenme sorunu çözülmemiştir.Türkiye’de çok sayıda öğrenci okula kahvaltı yapmadan gitmekte, yine birçok öğrencinin okulda yemek yemeden günü tamamladığı ve eve döndüğü görülmektedir. Bu sorun temel ve acilen çözülmesi gereken bir sorundur.
Anadilinde eğitim, çocukların zihinsel gelişimlerinin, öğrenme yeteneklerinin ve sağlıklı bir kimlik edinmelerinin olmazsa olmaz koşullarındandır ve pedagoji biliminin temel ilkesidir. Bireylerin anadillerinde eğitim hakkından yoksun bırakılması, zihinsel gelişim ve kimlik edinme sürecini olumsuz etkilemektedir” diye konuştu.
“ÖDENEKLER YETERSİZ”
Mesleki eğitimin ucuz emek sömürüsü üzerinden kurgulanmaması gerektiğini ifade eden Başkan Özdemir, “Öğrenciler, MESEM’lerle erken yaşta iş gücüne dahil edilmekte ve bu durum, genç işçilerin sömürülmesine zemin hazırlamaktadır.
Özellikle, ücretlerin düşük olması, sigorta gibi güvencelerin yeterince etkin olmaması ve uzun çalışma saatleri gibi sorunlar çözüm beklemektedir.Öğrencilerin mesleki becerilerini artıracağı iddiasıyla meslek liseleri bünyesinde mesleki ortaokulların açılması planlanmaktadır. Ancak bu adım eğitimde yaşanan eşitsizlikleri derinleştirecektir. Mesleki ortaokulların açılması, öğrencilerin çok erken yaşta meslek seçmeye zorlanması anlamına gelmektedir.
10-14 yaş aralığındaki çocuklar, henüz kendilerini ve ilgi alanlarını tam olarak keşfetmemişken, belirli bir meslek dalına yönlendirilmeleri pedagojik açıdan sakıncalıdır. Taşımalı eğitim uygulamasının bazı illerde sona erdirilmesi özellikle kırsal ve dezavantajlı bölgelerdeki öğrencilerin eğitimden kopmasına, devamsızlık oranlarının artmasına neden olmaktadır. Bu durumun önüne geçmek için, bölgesel farklılıklar göz önünde bulundurulmalı her bölgeye özgü çözümler üretilmelidir.
Son 22 yılda Türkiye'de kapatılan köy okullarının sayısı 20 bin 243’tür. Bu süreçte köylerdeki öğrenci nüfusu da dramatik bir şekilde azalmış, köy okullarına kayıtlı öğrenci sayısı 2002'de 3 milyon 275 bin iken, 2024 itibarıyla 600 binin altına düşmüştür. Köy okulları halkın eğitimle olan bağlarını güçlendiren önemli merkezlerdir. Okulların kapanması ile bu bölgelerdeki öğrenciler en yakın okula ulaşmak için uzun mesafeler kat etmek zorunda kalacaklardır.
Bu durum köyden kente göçü hızlandırarak, bölgesel eşitsizlikleri derinleştirecektir. Ülkemizde bakanlığın okullara ihtiyacı kadar ödenek ayırmaması nedeniyle, okulların pek çok ihtiyacı öğrencilerden düzenli olarak toplanan aidatlar, bağışlar ve okulların ticari faaliyetlerinden karşılanmaktadır. Eğitime bütçeden yeterli pay ayrılmaması okulların altyapı sorunları ile fiziki donanım eksikliklerini artırmaktadır.
Devlet okulları yıllardır adeta kaynak yaratmaya zorlanmış, öğretmenleröğrenci ve velileri ile ‘satıcı-müşteri’ ilişkisi gibi para ilişkisine girmek zorunda bırakılmıştır.MEB, son yıllarda açık öğretim lisesine geçişi kolaylaştırıcı adımlar atmıştır. Bu adımlar, hem üniversite sınavlarına hazırlanan öğrencilerin hem de okuldan ayrılmak zorunda kalan öğrencilerin sayısını artırmıştır.
2024 verilerine göre, açık öğretim lisesinde okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 750 bine ulaşmıştır ve önümüzdeki eğitim öğretim yılında bu sayının daha da artması beklenmektedir. Mesleki Eğitim Merkezlerinde çalıştırılan çocukların sayısı 1 milyon 346 bin 253’tür. Bu çocuklar fiilen okulda olmadığı halde örgün eğitimde sayılmaktadır. Açık öğretimde kayıtlı 3 milyonu aşkın çocuk fiilen örgün eğitimin dışındadır” şeklinde konuştu.
“ENGELLER KALDIRILMALI”
Yardımcı hizmetli görevlendirilmemesinin yeni sorunlar yaratacağını kaydeden Özdemir şunları söyledi: “2024/’25 eğitim öğretim yılı başı itibariyle okulların üçte ikisinde kadrolu yardımcı hizmetli bulunmamaktadır. MEBher yıl personel açığını İŞKUR üzerinden kapatmaya çalışmaktadır.
Fakat 2024-2025 eğitim-öğretim yılı başlamadan MEB tarafından yayımlanan genelgede İŞKUR personelinin görevlendirilmesinde belirli sınırlamalar getirilmiştir. Bu kararın eğitimin niteliğini olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır. Özellikle düşük gelirli bölgelerdeki okullar, İŞKUR personelinin yokluğunda temizlik ve güvenlik gibi kritik hizmetleri sağlamakta zorlanacak, okullarda hijyen ve güvenlik konusunda sorunlar yaşanacak, öğrencilerin sağlığını tehdit edebilecek sorunlar yaşanacaktır.
Eğitim hakkı, her çocuğun temel bir anayasal hakkıdır ve bu hakkın ihlal edilmemesi için devletin acil adımlar atması gerekmektedir. Eğitim materyallerinin fiyatlarının kontrol altına alınmalı, okul kayıt ücretleri kaldırılmalı ve eğitime erişimde yaşanan derin eşitsizliği ortadan kaldıracak politikalara öncelik verilmelidir. Piyasacı eğitim anlayışı terk edilmeli, eğitimin bütün kademelerinde kamusal eğitim anlayışı benimsenmelidir.Her çocuğun eşit ve nitelikli eğitim alabilmesi için;
Okul ve kırtasiye masrafları devlet tarafından karşılanmalıdır. Dar gelirli ailelerin eğitim masraflarını karşılayabilmesi için devlet desteği sağlanmalıdır. Özellikle ilköğretim seviyesinde her öğrenciye ücretsiz kırtasiye yardımı yapılmalıdır. Bütün eğitim kademelerinde öğrencilere ücretsiz en az bir öğün yemek ve temiz su verilmelidir.Eğitim bütçesi acilen artırılmalıdır.
Her okulun ihtiyaçları için bütçeden yeterli ödenek ayrılmalı, velilerden çeşitli adlar altında bağış toplanması yasaklanmalıdır. Okul alanlarının ticari faaliyetler için kiralanması ve kullandırılması uygulamalarına son verilmelidir. Eğitimde kamu hizmeti anlayışı güçlendirilmeli ve kamusal eğitim politikaları benimsenmelidir. Eğitimin ticari bir faaliyet değil, toplumsal bir hak olduğu anlayışı benimsenmelidir. Devlet, öğrencilerin eğitim masraflarını üstlenerek toplumun farklı kesimlerinden çocukların eğitim hakkından mümkün olduğunca eşit koşullarda yararlanmasını sağlayacak adımlar atmalıdır.
Eğitim hakkının önündeki bütün fiziki ve yasal engeller kaldırılmalıdır. Çağdaş ve nitelikçe yeterli bir eğitim hakkından bahsedebilmemiz için eğitim; herkesi kapsamalı, yeterli sürede verilmeli, yaşam boyu ulaşılabilmeli, kamusal bir anlayışla parasız olmalı, içeriği çağdaş, bilimsel ve laik olmalıdır. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarakeğitimin gerçek anlamda bilimsel, kamusal, laik ve demokratik bir yapıda örgütlenmesi için tüm emek ve demokrasi güçleriyle birlikte mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir.”
Yorumlar 1
Kalan Karakter: