Cuma günü İkindi namazında Kaamet eden müezzinin sesi çok güzeldi. Tanışmak istedim. İnce, zayıf, esmer bir genç. Gözleri hafif çekik.
Tanıştık. Adı: Kemalettin. Soyadı bende kalsın.
Çok güzel ve yanık bir sesi var.
Neredeyse bizim kadar düzgün bir Türkçe konuşuyor. Ama Latin Alfabesini okuyup yazamıyor.
Konuşarak anlaşmamızda hiçbir sıkıntı yok. Ama Latin Alfabesi ile yazılmış yazıları okuyamıyor!..
Bir kaç kelimeyi Arap alfabesiyle yazışarak anlaşabildik...
- Sen nerelisin?.. diye sorduğumda:
- Türkistanlı’yım!.. dedi.
- İki Türkistan var. Biri bağımsız Batı Türkistan. Diğeri Çin’in tutsağı Doğu Türkistan! Hangisindensin?
- Doğu Türkistanlıyım.
Ben duygulandım. Kemalettin ise hayret etti.
Doğu Türkistan ve Çin zulmü ile ilgili uzun uzun sohbet ettik. Ben bazı bilgilerimi tazeledim.
Kardeşlerinden biri Çin adına devlet memuru olmuş. Babası da onu evlatlıktan reddetmiş!..
Sekiz yıldır vatanından uzak. Sıla hasreti çekiyor. Ailesiyle telefonla görüşebiliyor!..
Doğu Türkistan ile ilgili bir çok konudan haberdar olduğumu öğrendikçe gözlerinin içi parlıyordu...
En uzak Türk vatanından bir soydaşla Türkçe söyleşmek, ayrı bir bahtiyarlıktı.
Kemalettin’e sağlık ve başarılar diliyor, onu Allah’a emanet ediyorum.
Turan ülküsüne inancım bir kat daha arttı.
Türkiye ile ilgili değerlendirmesini bir başka yazıda paylaşmak üzere...
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!