Yaklaşık iki yıldır enflasyon denilen büyük bir ekonomik belanın içinde çırpınıp duruyoruz. Fiyatların yükselmesi, paramızın alım gücünün azalması, en önemlisi de; temel ihtiyaç maddelerinin her gün zamlanarak yüksek fiyat oranlarında seyretmesi Millet olarak bizi şaşkına çevirdi.
Akaryakıt, Elektrik, Doğal Gaz ve daha nicelerine iki yıldır sistemli olarak zam yapılması ile şaşkına döndük. Döndük ama, sonunda artık her şeye alıştık. Şimdi her şey normal gelmeye başladı.
Bazı dost sohbetlerinde, arkadaşlarım önemli bir konu ortaya atıldığında; “Biz Balık hafızalı bir Milletiz. Bunu da unuturuz.” Dediklerinde, onlara hep “Bunu unutmayız” derdim. Fakat ne yazık ki unutuyoruz. Belki de, hayatın getirdiği zorluklar karşısında, yeni bir sorunu yüklenirken diğerini unutuyor olmalıyız. Bilemiyorum.
Öyle olmasaydı, enflasyonun yükselip, fiyatlarda anormal yükselmeleri unutarak, üç kuruş zam yapılan asgari ücrete aldanmazdık. Yada, akaryakıt pahalılanınca bir iki gün toplu taşımayı kullanıp, sonra otomobile yönelmezdik.
Son zamanlarda Cumhuriyet tarihinin en yüksek akaryakıtını kullanmamıza rağmen, tasarruf etmeden, umursamadan hala eskisi gibi yollarımız araç dolu. Durumu anlattığımızda, tasarruf edelim dediğimiz de “Mecburuz” sözüne sığınarak, yine bildiğimizi yapıyoruz.
“Enflasyon yükseldi. Gıda fiyatları başta olmak üzere, bütün mamüllere zam geliyor, alım gücümüz düşüyor” diye sızlanırken, televizyonlardaki banka reklamları ve web sitesi reklamlarında cazip gösterilen alış veriş çılgınlığına katılmaktan kendimizi alamıyoruz. En yaşlısından, en gencine kadar şu günlerde “Yılbaşı” alış verişi yapmaya başladık. Öyle ki, marketler, kuru yemişçiler bile alış veriş yapan insanlarla dolup taşıyor.
Yani, çarşı pazara bakan insanlar; ülkemizde her şeyin güllük gülistanlık olduğuna, enflasyon ve hayat pahalılığının olmadığına neredeyse inanacaklar. Evlerine ekmek götüremeyenler, meyveyi tane ile alıyoruz diyenler, kahvaltı sofralarımızdan peyniri kestik diyenler; sanki bu ülkenin içinde yaşamıyorlar. Sanki bu ülkenin vatandaşı değiller.
Peki, 5 milyar lirayı bulan Web “internet” alış verişine ne demeli? Kredi kartı ile ödeme yapmak insanlara kolay geliyor ama, sonrasında da icra dairelerinin borçlularla dolduğunu söylüyoruz.
Televizyonlarımızdaki reklamlara bakıyorum. Aralarında bir tane “uyarıcı”, “tenkit edici”, ”bilgilendirici” reklam yok. Hepsi de tüketim üzerine yapılmış, alış verişi cazip hale getiren, özendiren reklamlar. Reklam ajanslarının ellerini ovuşturduğu, reklam veren firmaların bire on kazandıkları reklamlar.
Hele bankaların o cazip reklamları yok mu? Hani; 1000 lira alışverişe şu kadar puan para reklamları. İnsanları o kadar etkiliyor ki, “Bu yılbaşında benimde olsun” diyerek, olmayacak şeylere bile para ödüyoruz. Amaç puan kazanmak.
İyi de..
O puan kazanılan paraları bankaya ödeyecek olan da sizsiniz. Üç kuruş puan kazanacağım diye, milyonlarca para harcamanın anlamı var mı? Hele hayat pahalılığının arttığı şu günlerde, bu denli har vurup harman savurmak ne iştir?
İktidar Partisi’nin ekonomi yetkilileri galiba doğru söylüyor. “Bu ülkede açlıktan ölen yok. Olmadığı gibi yüksek enflasyon insanlarımıza vız geliyor” diyenler, haklı mı?
Siz iflah olmayız vesselam..
Biz akıllanmayız, toparlanmayız, Kader’e boyun eğip, “olmadığı halde” bu da Allah’tandır diyerek, günü kurtarmaya çalışmaktan ne yazık ki bıkmayız..
Saygılarımla…
Esen Kalınız..