“Çakalla Tilki ormanda otururken karşıdan Tavşan geçiyormuş. Çakal demiş ki:
- Haydi şu tavşanı bir güzel dövelim. Ama bir gerkçe uydurmamız lâzım.
Tilki hemen gerekçeyi sunmuş:
- Hani senin şapkan nerede?.. diye sorarız. Şapkası olmadığına göre, gerekçe hazır.
Çağırmışlar Tavşanı. “Hani senin şapkan?” diye sormuşlar. Tavşan; “Yok!” deyince, eşşek sudan gelinceye kadar dövüp rahatlamışlar. Ertesi gün, ertesi gün, ertesi gün... Aynı gerekçeyle tavşanı dövmüşler. Çakal, “Ben bu işten sıkıldım. Yeni bir gerekçe bulmalıyız!” demiş. Tilki yine bir gerekçe bulmuş: “Sigara almaya göndeririz. Filtreli alırsa niye filtresiz almadın, filtresiz alırsa niye filtreli almadın diye döveriz!” karşılığını vermiş. Tavşanı çağırıp sigara almasını istemişler. Tavşan telaşla koşmuş. Biraz öteye varınca hızla geri dönüp sormuş: “Sigara filtreli mi olacak, filtresiz mi?”
Çakal Tilkiye dönmüş: “Gerekçe çürüdü. Ne yapacağız?” Tilki hemen atılmış:
- Ulan tavşan senin kulakların niye bizimkilerden uzun?..
Başlamışlar yine dövmeye!...”
Ey Yüce Tanrı’m! Türk milletini çakallarla tilkilerin karşısında, şu masum tavşan durumuna düşürme!
Türk’ün karakterini aldığı Bozkurt gibi kendi işini kendi görmesinin önünü aç Allah’ım!
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!