Hani bir kabak fidanı varmış ya...
Bir kaç asırlık çınar ağacının dibinde filizlenmiş.
Çınarın dallarına tutunarak haziran ayında çınarın en uç dalına kadar yükselmiş.
Derken çınarın tepesine çıkıp oturmuş!..
Bir yaz günü çınara tepeden tepeden sormuş:
- Yüksekler serin. Aşağıda havalar nasıl?..
Çınar, bu küstahlık karşısında vakur bir duruş sergilemiş. Cevap vermemiş. Susmuş!..
Kabak artık kasım kasım kadılmaya başlamış!..
Ağzı açıldı mı kapanmak bilmiyormuş...
Ne zamana kadar mı?
Kasım ayına kadar...
Kasım ayı gelip çatmış. Sert rüzgârlar esmeye başlamış. Kabağın uç dalları sararıp solmuş. Yaprakları bir bir dökülmeye başlamış!..
Derken kar düşmüş toprağa!..
Bir gün kabak çınar yapraklarıyla birlikte kendini yerde bulmuş!
İşte o gün çınar konuşmuş:
- Hayrola kabak efendi yüksekleri beğenmedin mi? Kökümün dibine kıvrılmışsın öylece!...
Kabaktan ses çıkmamış. Zira cevap vermeye mecali kalmamış!..
Binlerce yıllık geçmişe sahip ulu bir çınar gibi dimdik ayakta duran Türk milletini yönetme mevkiindeki iktidarlar ile milletin ilişkisi, işte bu çınarla kabağın ilişkisinden farksızdır!
Birincisi asırlık, ikincisi mevsimlik ömre sahiptir!
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!..