Kâni Efendi müezzindir. Mahallesindeki bir Hıristiyan kızına gönlünü kaptırır. Evlenmelerine bir engel vardır: Önce kilisede vaftiz edilerek dini ve adı değiştirilmesi gerekir. Kâni Efendi bu şartları kabul eder. Kiliseye gider, vaftiz olur. Kızın yakınlarından iki kişi Kâni Efendiyi havuzun başına götürür. Biri ellerinden diğeri ayaklarından tutarak sallarlar. Bu arada: Eskiden Kâni idin, şimdi oldun Yâni diye bağırırken havuza fırlatırlar. Artık vaftiz tamamlanmıştır. Adı da Yani Efendi!..
Yâni Efendi Hıristiyan kızıyla evlenir. O kış İstanbulda kış çok soğuktur. Tam da Hıristiyanların et yememe aylarıdır. Kilise o yıl deniz ürünü yenmesini serbest eder. Ama Boğaz donduğu için herkes balık alamamaktadır. Damat Yani Efendi torpille balığa ulaşma imkânına sahiptir. Kız tarafını yemeğe çağırır. Tavuk kızartır. Kız tarafı balık yeme hayâliyle gelmiştir. Ama sofraya kızarmış tavuk gelince şaşırırlar. Biri sorar:
- Yâni Efendi, bunlar niye balık değil?
Yani Efendi cevap verir:
- Bunlar balık! Ben onları vaftiz ettim. Tavuk iken balık oldular!..
İtiraz ederler:
- Yahu hiç olur mu tavuktan balık?
Kâni Efendi taşı gediğine koyar:
- Tavuklar vaftizle balık olmuyorsa “Kırk yıllık Kâni olu mu Yâni?”
Biz de kırk yıllık Atatürk ağyârlarının yâr olacaklarını düşünmüyoruz!..
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!