Harun Reşit’e çok kıymetli bir gül fidanı hediye etmişler. O da bahçıvanı çağırmış. Buyruğunu vermiş:
- Bu gülü bahçeye dik. Çok kıymetli bir güldür, ihtimam göster. Açtığı zaman da bana haber ver!
Bahçıvan gülü dikmiş, sulamış, gübrelemiş, çapalamış... Bahar gelince gül açmış. Hemen bir bülbül gelip gülün çevresinde çırpınmaya başlamış. Kanatlarını güle çarpmış, gülün yaprakları dökülmüş...
Bahçıvan, durumu Harun Reşit’e anlatmış. Bülbülün gülü kırdığını söylemiş. Harun Reşit, demiş ki:
- Ona da sıra gelir! Durumu bana haber ver!
Ertesi gün, bülbül bahçeye yine gelmiş. Gülün dalına konduğu anda, bir yılan bülbülü kapıp yutmuş.
Bahçıvan, bunu da bildirmiş Halife’ye... Harun Reşit yine: Ona da sıra gelir!.. demiş.
Bir kaç gün sonra bahçıvan bahçeyi bellerken yılan ayaklarına dolanmaya çalışınca kürekle yılanı öldürmüş. Gidip Harun Reşit’e anlatmış. Harun Reşit: Bekle, sıra sana da gelecek!.. demiş.
Bahçıvan korkudan uykularını dağıtmış. Bir gün bahçeyi ilaçlarken farkına varmadan bütün çiçeklerin üzerine zehir saçmış. Çiçekler kurumuş. Harun Reşit, bahçıvanın katline karar vermiş. Tam asılırken son arzusunu sormuşlar:
- Halife ile görüşmek istiyorum!.. demiş.
Huzura çıkarmışlar. Son sözünü söylemiş:
- Halife hazretleri, sıra sana da gelecek! Çünkü eden buluyor!..
Bu kez Harun Reşit başlamış kaygılanmaya!..
- Bağışladım seni!.. demiş, bahçıvana. Öldürmekten vazgeçmiş...Demek ki neymiş?
Sıra herkese gelirmiş. Sıra bana da sana da gelecek!
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!