Yaklaşık iki aydır;son bir ayı ise “evde kalmak” olarak hayatımızı etki altına alan, adeta yaşantımızı alt üst eden Korona virüs sebebiyle, bir kez daha anladık ki, hayatımızın hemen hemen hepsi yanlış ve bildiklerimizin tam aksi bir aktivite içindeyiz.
Doktorlar ve bilim adamları “Alkol ve kolonya dezenfekten olarak en iyisi” diye açıklama yapınca, kolonyayı eleştiren, haram diye kullanmayan Hacı Amca bile neredeyse Kolonya ile banyo yapacak hale geldi.
Unuttuğumuz hasletlerden olan, “birlik beraberlik ve yardımlaşma “ olgusunu hatırladık. Bu dünyada ne kadar malın olursa olsun, ne kadar itibarın olursa olsun; bunların virüs ile birlikte yerle yeksan olduğunu ve “Mülk Allah’ındır. Kimseye kalmaz” anlayışının gerçekliğini kati surette öğrenmiş olduk. Kısaca maddi ve manevi yönden bütün kesimlerin birlikte olması gerektiğini idrak ederek, yoğun iş çalışması sebebiyle, içine gömüldüğümüz dünya meşakkatlerinden sıyrılarak, ihmal ettiğimizi hatırladığımız ailelerimizden neredeyse özür dileyecek hale geldik.
Ancak…
Bize insan olmanın, imanlı olmanın erdemlerini yaşatarak hayatımıza dokunan Korona virüsünü yenmek için uzmanların ve bilim adamlarının bütün uyarılarına rağmen, “bize bir şey olmaz” anlayışını bir türlü yenemedik.
Sokaklar insanlarla dolu. Yapılan bütün uyarılara rağmen, insanlarımız banka kuyruklarında, parklarda sosyal mesafe olayını unutuyor. Yolda yürürken maskeleri kullanmıyorlar. Selamlaşmalarda hala tokalaşma, öpüşme devam ediyor. Evlerinde sıkılan insanlar lokallerde, derneklerde “can sıkıntısından” kumar, yemek yeme alışkanlıklarını değiştirerek “obez” illetine yakalanmak için çaba sarfediyor.
İş yerleri ve küçük esnafların dükkanları kapanmasına rağmen, büyük işletmeler vardiyalarını teke indirerek hala çalışmaya devam ediyor. Birer haftalık tatil ile işçiler yine iş yerlerinde “dönerli” olarak çalışıyorlar. Ama ekonomik hayat durma noktasına geldi. Eski canlılık ve heyecan yok.
İnsanlıktan nasibini almamış, hayatlarını hep çıkarcılıkla harcamış olanlar ise, virüs salgını sebebiyle yine insanları kazıklamayı sürdürüyor. Eskiden 100’lük paketi 5 Tl. olan maske, bu fırsatçıların piyasayı etkilemesi ile teki önce 3 tl. sonra 5 tl. Şimdilerde ise 7.5tl. üzerinden satarak, hem insanları kandırıyorlar, hem de fırsatçılık yaparak; gözümüzün içine baka baka bizi kazıklıyorlar. İktidar maske satımını yasaklayınca, birden piyasadan çekildiler. Kolonya satışlarındaki fahiş artışı saymıyorum bile.
Ve… Yoksul, uzun süreli karantinayı kaldıramayacak olan insanlarımızı gerçekten unuttuk. Bazıları bu konuda şanslı olsa da, gerçek ihtiyaç sahipleri yardımlara ulaşamadıklarını belirtiyorlar. Aradıkları tüm telefon numaralarının “ya meşgul, ya da cevap vermediğini” belirterek, çaresiz ve birilerinin kendilerine “tesadüf bile olsa”ulaşmalarını beklediklerini belirtiyorlar.
Durum ne olursa olsun, Türk insanı olarak hala “din tüccarı konumunda olan” din adamlarına inandığımız kadar, bizim sağlığımızı bizden çok düşünen “elleri öpülesi” doktorlarımıza, bilim insanlarına güvenmiyoruz. Onların dediklerinin yüzde 10’nunu bile uygulamıyoruz. Durum böyle olunca da evde durmayıp, sokağa fırlıyoruz.
Çevremizde “muhtaç, yoksul veya ihtiyacı olan var mı?” araştırmıyoruz. Elimizden geleni yapmak yerine, yapılanları bile baltalar haldeyiz.
Bu iki ay bize öğretti ki, “Bu dünya boş. Hayat bize her zaman mutluluk değil, sabır ve insan olmanın erdemlerini, Allah’ın emirlerine uyma” konusunda ikaz veriyor. Ve biz, bugün “Şükür Yarabbi” derken; yarın yine Allah’ı unutarak hayatımıza kaldığımız yerden devam edeceğimizi gösteriyor.
Oysa, artık bundan sonra insanlık tarihinin eskisi gibi olmayacağı, tabiatın bizden kendini korumak ve dengelemek uğruna, intikam almaya devam edeceğini öğrendik. Oysa tabiat Allah’ın bize bahşettiği en büyük nimetti…
Bunu bilelim ve saygıyla hayatımıza devam edelim.
Doktorlar ve bilim adamları “Alkol ve kolonya dezenfekten olarak en iyisi” diye açıklama yapınca, kolonyayı eleştiren, haram diye kullanmayan Hacı Amca bile neredeyse Kolonya ile banyo yapacak hale geldi.
Unuttuğumuz hasletlerden olan, “birlik beraberlik ve yardımlaşma “ olgusunu hatırladık. Bu dünyada ne kadar malın olursa olsun, ne kadar itibarın olursa olsun; bunların virüs ile birlikte yerle yeksan olduğunu ve “Mülk Allah’ındır. Kimseye kalmaz” anlayışının gerçekliğini kati surette öğrenmiş olduk. Kısaca maddi ve manevi yönden bütün kesimlerin birlikte olması gerektiğini idrak ederek, yoğun iş çalışması sebebiyle, içine gömüldüğümüz dünya meşakkatlerinden sıyrılarak, ihmal ettiğimizi hatırladığımız ailelerimizden neredeyse özür dileyecek hale geldik.
Ancak…
Bize insan olmanın, imanlı olmanın erdemlerini yaşatarak hayatımıza dokunan Korona virüsünü yenmek için uzmanların ve bilim adamlarının bütün uyarılarına rağmen, “bize bir şey olmaz” anlayışını bir türlü yenemedik.
Sokaklar insanlarla dolu. Yapılan bütün uyarılara rağmen, insanlarımız banka kuyruklarında, parklarda sosyal mesafe olayını unutuyor. Yolda yürürken maskeleri kullanmıyorlar. Selamlaşmalarda hala tokalaşma, öpüşme devam ediyor. Evlerinde sıkılan insanlar lokallerde, derneklerde “can sıkıntısından” kumar, yemek yeme alışkanlıklarını değiştirerek “obez” illetine yakalanmak için çaba sarfediyor.
İş yerleri ve küçük esnafların dükkanları kapanmasına rağmen, büyük işletmeler vardiyalarını teke indirerek hala çalışmaya devam ediyor. Birer haftalık tatil ile işçiler yine iş yerlerinde “dönerli” olarak çalışıyorlar. Ama ekonomik hayat durma noktasına geldi. Eski canlılık ve heyecan yok.
İnsanlıktan nasibini almamış, hayatlarını hep çıkarcılıkla harcamış olanlar ise, virüs salgını sebebiyle yine insanları kazıklamayı sürdürüyor. Eskiden 100’lük paketi 5 Tl. olan maske, bu fırsatçıların piyasayı etkilemesi ile teki önce 3 tl. sonra 5 tl. Şimdilerde ise 7.5tl. üzerinden satarak, hem insanları kandırıyorlar, hem de fırsatçılık yaparak; gözümüzün içine baka baka bizi kazıklıyorlar. İktidar maske satımını yasaklayınca, birden piyasadan çekildiler. Kolonya satışlarındaki fahiş artışı saymıyorum bile.
Ve… Yoksul, uzun süreli karantinayı kaldıramayacak olan insanlarımızı gerçekten unuttuk. Bazıları bu konuda şanslı olsa da, gerçek ihtiyaç sahipleri yardımlara ulaşamadıklarını belirtiyorlar. Aradıkları tüm telefon numaralarının “ya meşgul, ya da cevap vermediğini” belirterek, çaresiz ve birilerinin kendilerine “tesadüf bile olsa”ulaşmalarını beklediklerini belirtiyorlar.
Durum ne olursa olsun, Türk insanı olarak hala “din tüccarı konumunda olan” din adamlarına inandığımız kadar, bizim sağlığımızı bizden çok düşünen “elleri öpülesi” doktorlarımıza, bilim insanlarına güvenmiyoruz. Onların dediklerinin yüzde 10’nunu bile uygulamıyoruz. Durum böyle olunca da evde durmayıp, sokağa fırlıyoruz.
Çevremizde “muhtaç, yoksul veya ihtiyacı olan var mı?” araştırmıyoruz. Elimizden geleni yapmak yerine, yapılanları bile baltalar haldeyiz.
Bu iki ay bize öğretti ki, “Bu dünya boş. Hayat bize her zaman mutluluk değil, sabır ve insan olmanın erdemlerini, Allah’ın emirlerine uyma” konusunda ikaz veriyor. Ve biz, bugün “Şükür Yarabbi” derken; yarın yine Allah’ı unutarak hayatımıza kaldığımız yerden devam edeceğimizi gösteriyor.
Oysa, artık bundan sonra insanlık tarihinin eskisi gibi olmayacağı, tabiatın bizden kendini korumak ve dengelemek uğruna, intikam almaya devam edeceğini öğrendik. Oysa tabiat Allah’ın bize bahşettiği en büyük nimetti…
Bunu bilelim ve saygıyla hayatımıza devam edelim.