Müslümanların asırlardır “Mukaddes” diye tabir ettikleri ve son yıllarda İsrail saldırıları altında ezilen Filistin konusunda biz Türkler kadar “ağlayan, ah eden” ve üzerinde duran başka bir Müslüman ülke olmadı. Toplam 1.5 milyar Müslümanın yaşadığı Dünya coğrafyasının hemen hemen 300 milyonu Filistin toprakları çevresinde Ortadoğu’da yaşamasına rağmen, sonradan Müslüman olan biz Türkler kadar Filistin konusunda; (ki, bizi arkadan vuran Araplar olmuştur. Onlar KKTC’ni tanımayıp, Rum kesiminin yanında olmalarına rağmen), Yemen ve diğer orta doğu savaşlarında Türk (Osmanlı) askerleri esir olduklarında asit kuyularında kör edilirken başlarında Filistinli ve Suriyeli askerlerin nöbet beklediklerini bildiğimiz halde, hala onlarla hamhal olan Türk milletidir.
Yine, asırlar geçse de; son yıllarda Türkiye topraklarında aç ve yoksul sayısı hızla artarken, kendi açlarımızı doyurmak yerine, yine de ekmeğimizi bölüştüğümüz, yardım etmek için çırpındığımız topraklar Filistin oluyor.
Hal böyle olunca, ister istemez “Bu milli haslet nereden geliyor” sorusu, zihinlerimizi meşgul etmektedir.
İslam dininde, “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” ve “Müslüman, kardeşine yapılan zulmü görmeli ve gücü yetiyorsa eliyle, yetmiyorsa diliyle, o da yetmiyorsa kalbiyle buğz etsin” mealindeki Hadis-i Şeriflerde buyrulduğu gibi sabırlı ve vicdanlı bir millet olmanın şiarını yerine getiriyoruz. Türkler, Müslüman olduktan sonra kutsal toprakların hepsine sahip çıkmak, huzuru temin etmek ve korumak uğruna vatan toprağı bellediğimiz Filistin, Suudi Arabistan ve yemen çöllerinde nice evlatlarını yitirmiştir.
Bize hep “Kudüs ikinci kıblemiz” denildi. Oysa Filistin ve Kudüs aslında Müslümanlar için öyle denildiği gibi “ikinci kıble” falan değildir. İslamiyet Hz. Muhammed (sav)’e tebliğ edildiğinde Kabe’nin içi putlarla dolu olduğundan, Peygamber kısa bir süre Mekke yakınlarındaki “El Aksa” veya Mescid-i Aksa denilen küçük bir mabede karşı namaza durmuş, sonrasında ilahi emirle kıble Kabe’ye döndürülmüştür.
İslam dinindeki ikinci kıble Kudüs değildir. Sadece Hz. Ömer döneminde (H.50’de) yapılan Mescid-i Aksa ve Kubbetis Sahra gibi İslam dininin büyük ve önemli mabetlerinin Kudüs’te olması, Hz. Süleyman Mabedi gibi İslam Dini bünyesinde semavi dinlerin kutsiyeti olmasından dolayı önemlidir. Bu yüzden bizim için kutsaldır.
Konu hakkında hadis kitaplarında birbirine yakın yüzlerce hadis vardır. Tıpkısının aynısı olan bu hadisler; hadiselerden 250 yıl sonra kaleme alındığından çoğunun senetlerinde eksiklik vardır. Bu da, sahih hadis olmalarına şüphe ile bakılmasına sebep olmuştur.
Bu olayların ortaya çıkmasının müsebbibi ise; Dini kendilerine göre yorumlayan, “Dua” dini olan İslamiyeti “İbadet” dini olarak değiştiren, Hz. Peygamber (sav)’in torunu Hz. Hüseyin’i şehid eden Emevi hanedanıdır.
Emevi Devleti, Hz. Ali (ra)’nin halifeliğini tanımayarak Şam merkezli olarak kurulduğunda hilafet babadan oğula geçen bir hanedanlığa dönüşmüş, şatafat içerisinde kibir abidesi olan bir devlet kurmuşlardır. Yetiştirdikleri din adamları ile de, devletin temelini kökünden değiştirmişler ve günümüze kadar gelen selefi bir anlayış içerisinde olmuşlardır. Hadisler de işte bu evrede sistemli bir şekilde kaleme alınmaya başlanmış ve hadis ilmi ortaya çıkmıştır.
Kudüs’de bulunan sekiz köşeli Hz. Ömer Camisi, diğer adıyla Kubbetis Sahra Emevi mimarisinin önemli bir örneği olarak gösterilmektedir. Yine, Abdülmelik döneminde Kudüs'te yapılan Mescid-i Aksa büyüklüğüyle dikkat çeker.
Halife Abdülmelik döneminde, Emevilere karşı ayaklanan Abdullah bin Zübeyr Mekke’yi ele geçirince; Halife Abdülmelik, Mekke’ye karşı namaz kılınca Zübeyr’e biat edileceği anlamına geldiğinden veya anlaşılacağından korkarak, kıbleyi Kudüs’e kısa süreliğine çevirince; bu anlayış günümüze kadar “Müslümanların ikinci kıblesi” olarak anılagelmiş ve islam alimleri bu mihvalde fetva vermişler, kitaplarına almışlardır.
Biz, islam kaynaklarında doğrular yazılmasına rağmen, hala Emeviler saltanatının paralı müelliflerince kaleme alınan tarihi metinlere itibar ediyoruz.
Durum ne olursa olsun, Filistin konusu Türklerin değil; Müslümanların milli meselesidir. Bütün İslam devletlerinin de bizim gibi Filistin davasına sahip çıkmaları gerekmektedir. Bu aynı zaman da İslam Dininin yükselişi, huzurun ve barışın hakim olduğu bir coğrafya demektir. Filistin yalnız bırakılmamalıdır.
Saygılarımla…
Esen kalın.
Yorumlar
Kalan Karakter: