Son zamanlarda gerek sosyal medya da, basın organlarında uyuşturucu satıcılarının çokluğu ve yakalanmaları sürecindeki olaylar sık sık yer almakta. Özellikle Suriye’deki savaşın ardından ülkemize gelen mülteci durumundaki Suriyelilerin mülteci kamplarında değil de şehir merkezlerinde ikamet etmeleri uyuşturucu satışının ve içiminin arttığını uzmanlar dile getirmektedir.
Ayrıca Suriyelilerin ardından Afganistan, İran ve Irak üzerinden gelen diğer milletlere ait mültecilerin illerimizde yaşamaya başlamaları ile uyuşturucu satışlarının, gençlik çetelerinin ortaya çıktığını görüyoruz. Öyle ki, uyuşturucu ticaretinin yanında asayiş olaylarının çoğunluğunda da bu mülteci durumundaki insanları sık sık görmeye başladık.
Üstelik sosyal medya hesaplarından Ensar konumundaki Türk milletine ettikleri küfürler, “bize bir şey yapamazsınız” gibi diklenmeleri halkımızı rencide ettiği kadar, tedirgin de etmektedir. Bu durum, Ensar-Muhacir kardeşliğinin gerginliğe kadar uzanmaya başladığını görüyoruz. Geceleri caddelerde toplanarak birlikte hareket eden ve çete gibi davranan bu insanların yaptıkları Türk halkının akşamları dışarıya çıkmalarını kısıtladıkları görülüyor.
Siz hiç, Suriyeliler Türkiye’ye gelmeden önce çoğunluğunu 15-20 yaş gurubu gençlerin oluşturduğu grupların taşkınlık yaptıklarını gördünüz mü? Türk gençleri böyle bir araya geldiklerinde, kime saldırdılar? Kimleri sokak ortalarında döverek kaçtılar biliyor musunuz? Ya da; gözlerine kestirdikleri bir kişi soymak, dövmek için kendi aralarında kumpas kurarak, gurubun diğer öğeleri tarafından eylemin gerçekleştirildiğini gördünüz mü?
Göremezsiniz. Çünkü bizim gençlerimiz ailelerinden ilk ahlak ve toplum dersini alarak hayata başlarlar.
Hayatlarının her döneminde büyüklerinin baskısını hissederler. Oysa son yıllarda toplum hayatını derinden etkileyen olaylar ortaya çıkınca, Türk gençleri de savunmaya geçmeye başladılar. Yani mülteci durumundaki insanlar, kendilerini kabul ettiğimize minnet duyacaklarına, gençlerimize kötü örnek olmaya başladılar.
Durum bununla da sınırlı değil. Ali Aygören ve Nihat Zeybekci’nin belediye başkanlıkları döneminde büyük bir “Türkçe tabela” kampanyası başlatılmıştı. Esnafların yabancı isimlerden oluşan tabelalarını Türkçe yapmaları konusunda kampanya yapılmıştı. Şimdi ise bütün esnaflarımız Arapça tabela ile Türk kültürüne adeta darbe vuruyorlar.
Ev sahipleri, Suriyelilere evlerini kiralayabilmek için, yıllardır huzur ve karşılıklı hoşgörü içinde oldukları kiracılarını çıkarmak için mahkemelere bile gittiler. Üç kuruş fazla kira alabilmek için ailesi gibi gördüğü kiracısını hor görmeye başladılar. Sonuçta şehirlerdeki ev kiraları iki katına çıktı. Sonra mülteci kiracılar evlere iyi bakmadıkları, kırıp döktükleri için pişman oldular ama, iş işten geçti.
Suriyeli ve diğer sığınmacıların en fazla kaldıkları bir mahallemizin muhtarı, bir sohbetimiz sırasında “Her gün gece saatlerinde sığınmacılardan şikayet almaktan bıktım. Emniyet güçlerimizin baskın yapmak için bizi de götürmelerinden bıktım. Bir mahallede her gün olay olur mu arkadaş?”diye dert yandığını hatırlıyorum.
Bu yaşadıklarımız, hayatımızın son yıllarda ne kadar değiştiğinin de bir göstergesidir. Allah sonumuzu hayır eylesin…
Şimdi buradan yetkililerimize bir şey sormak istiyorum;
Eskiden bir olaya karışan kişi yüzü açık bir şekilde basın mensuplarına gösterilir. Olay anlatılır ve kişinin suçunun sabit olmasına ve tutuklanmasına kadar masum olduğu anlatılırdı. Son yıllarda ise böyle bir uygulama yapılmıyor. Uyuşturucu satıcıları, hırsızlar, gaspçılar emniyet güçlerimiz ve jandarmamız tarafından yakalanıyor. Yüzleri ise kapatılıyor. Bu insanların çoğunluğu çıkarıldıkları mahkemede serbest kalınca kaldıkları yerden devam ediyorlar. Gençlerimizi zehirlemeyi, kötü örnek olmayı sürdürüyorlar.
Neden bu suç makinası gibi insanların yüzü basın organları sayesinde gösterilmiyor? Niçin teşhir edilmiyor? Eskisi gibi toplum bu insanları tanısa, tedbirini alsa olmaz mı? Dikkat ediyorum, isimlerinin baş harfleri yazılan bu suç makinası insanların “içinde tutuklanmayanların“ hemen hemen hepsinin ismi her hafta bültenlerde belirtiliyor. Ve bunları “özellikle uyuşturucu satanları” halkımız tanımadıkları için tedbir alamıyor. Onlar da gençlerimizi zehirlemeyi sürdürüyor. Uyuşturucu kullanım yaşı 12’lere kadar düşmüş iddiası var. Yazık değil mi gençlerimize…
Neyse.. Yüreğim yanıyor inanın. Biz bu hale düşecek millet değiliz. Kültür yozlaşmasının bu denli bizi etkileyeceğini sanmıyordum ama…
Saygılar sunuyorum.
Esen kalın…