Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
“İyi bilin ki, din-i halis (gerçek din) Allah'a mahsustur.”(Zümer, 3) Pakraduniler; Ermeniler’in içinde gizli Yahudi topluluğudur. Soylarını ve kökenlerini kendilerinin dışındakilerin bilmesi çok zordur. “Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı” İstanbul-1933 Fransızca baskılı kitabında Yahudi tarihçi Abraham Galante, bu kelimeyi şöyle tanımlamıştır. “Pakraduniler, varlıklarını Juda İmparatorluğu’nun sonlarından 20’nci yüzyıla dek sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir.”
Kısa tanımdan sonra, Pakraduniler’i internet bilgileri, tarih, siyaset ve sosyolojinin verileriyle birlikte analiz etmek gereklidir.
Pakraduniler Yahudi orijinlidir. Özellikle Ermeni halkların içinde, yüzyıllarca Ermeni toplumunu yöneten Yahudi kökenli insanlardır. 3. Ali İmran suresi 19. Ayet “Kuşkusuz, Allah katında din, İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine bilgi geldikten sonra ihtirasları nedeniyle ihtilafa düştüler. Kim, Allah'ın ayetlerini inkar ederse bilsin ki, kuşkusuz Allah, hesabı çabuk gören'dir.”
إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ
“İnned dine indallahil islam, ve mahtelefellezine utul kitabe illa min ba'di ma caehumulılmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi ayatillahi fe innallahe seriul hısab.”
Gizli geçmişleri karanlıktır. Selanikli Sabetaycılar’ın Osmanlı ve Türkiye’de, Maranolar’ın İspanya tarihinde, Meşhediler’in İran tarihinde etkili oldukları gibi; Pakraduniler de Ermeni, Gürcü, Kürt ve hatta doğu Anadolu’da Türk kitleler arasında etkili olmuşlardır. MÖ 7. yüzyıldan çağımıza, Yahudi orijinli bu klanların 2700 yıldır varlıklarını devam ettirdikleri kabul görmektedir.
Araştırmacı-yazar Levon Panos Dabağyan, Yahudi Pakraduni topluluklarının MS 1045’e kadar asıl Ermenileri ” çok acımasızca” yönettiğini belirtmiştir. Ermeniler’in bilinen tarihindeki Pakraduni hanedanlığını Bizans imparatorluğu tarafından yıkılmış; Bizans’tan sonra gelen Selçuklular, beylikler, Anadolu Selçuklular ve Osmanlılar devirlerinde Pakraduniler varlıklarını korumuşlardır. Cumhuriyet döneminde cemaat olarak devam etmişlerdir.
Türkiyeli Yahudi tarihçi Abraham Galante, Pakraduniler’in Türkiye’de Erzincan Eğin / Kemaliye, Erzurum-Sivas arası Malatya Balaban-Hekimhan hattında yoğun olduklarını, Marmara Denizi’nin Avrupa yakasında, İstanbul Hasköy’de yaşadıklarını belirtmiştir.
Araştırmacı-yazar Gad Nassi, Pakraduniler’in 20. yüzyıl ilk yarısına kadar özel gelenekleriyle Sivas/Divriği ile Erzincan/Eğin-Kemaliye bölgesinde yaşadıklarını belirtmiştir. Nassi’ye göre Pakraduni topluluk, yine bu coğrafyada, Arapkir, Hekimhan, Kapadokya, Kilikya / Çukurova bölgelerine yayılmıştır. Yahudi kimlikleri ve Yahudi kültürleri aynen devam eden Pakraduniler’in, Malatya/ Darende’nin Balaban kasabasına girişte, yol üzerindeki Havra, kilise ve cami karışımı yapıları incelemeye değerdir.
Pakraduni adı/kelimesi İbranice kökenlidir. İlk aslının Şampat olduğu bilinmektedir.Pakraduni toplulukların çocuklarına verdiği isimler, asıl Ermeniler’in çocuklarına verdiği isim lerden farklıdır. Bizlerin Ermeni diye bildiği toplumların içinde, yüzyıllardır kullanılan “Pakrat, Simpat, Aşot, Kakik, İsrael, Tavit vb” isimler; Ermeni kökenli değil, İbrani/ Yahudi kökenlidir. Pakraduni kitleler, inançlarını ve ibadetlerini içinde yaşadıkları toplumdan gizleyerek varlıklarını devam ettirmişlerdir.
TARİHSEL GEÇMİŞ
Tarihsel analizler, asıl Ermeniler ile Yahudi kökenli Pakraduniler’in tarihin hangi sürecinde kesiştiğini ortaya koymak için yapılmıştır.
Tarihsel gerçeklerle, bazı efsanelerin harmanlanmasında Pakraduniler’in izlerini bulmak mümkündür. Asur kralı 2. Sargon (MÖ 722-705), MÖ 722’de Asi Nehrçevresinde Karkar’da Mısır ordusunu yenmiş; Mısır’a destek veren İbrani toplumundan 27 bin kişiyi Asur-Medya topraklarına götürmüştür. Ermeni efsanelerinde adı geçen lider Hıraçya, bu sefere katılmış olsa gerektir. 2. Sargon, sefer ve savaştaki hizmetlerinden dolayı Hıraçya’ya 10 binden fazla İbrani tutsağı hediye etmiştir.
İsrail oğulları/İbrani tutsaklar arasında önemli kişilerden prens Şampat/Smbat/Shampat bulunmaktadır. Hıraçya, Şampat’a cidden değer vermiş; hizmetine almış ve önemli görevler vermiştir. Kalde/ 2. Bâbil kralı Nabukodonosor (MÖ 605-562), MÖ 593 ve 586’da İbraniler’in ülkesi Filistin’e iki sefer yapmış; on binlerce İsrailoğlu / İbrani insanı Bâbil’e sürgün etmiştir. Yahudi kavminin ünlü “Bâbil sürgünü” budur. Asur kralı 2. Sargon ile Bâbil kralı Nabukodonosor arasında 100 yıl fark vardır.
Tarih tezlerinde, Ermeni toplumunun kökenleri çok tartışmalıdır. Frigler’in doğu kolu veya Orta Asya Sincan bölgesinden kökler arayan Ermeniler; MÖ 590’da Urartular’ı yıkan Medler’e destek vermişlerdir. Bu topraklarda önemli ve ağırlıklı toplum olmuşlardır. MÖ 550’de bu kez Medler yıkılmış, yerine Persler kurulmuştur.
Pers imparatoru I. Darius’un MÖ 521’de yazdırdığı, Kermenşah Kenti yakınında bulunan Behistun yazıtları, o çağın görünümü ile ilgili kaynak bilgileri içermektedir. Bâbil, Pers, Elam dillerinde yazılmış olan bu yazıtlarda, doğu Anadolu toprakları için Armina adı kullanılmıştır. Urartu krallığının yıkılmasından sonra, doğu Anadolu topraklarında Armina/ Ermeni adında bir toplumun yayıldığı ve egemen olduğu anlaşılmaktadır.
Diyarbakır kentinin surlarını Ermeniler’in yaptırdığı bilgisinde, tarihsel ve bilimsel veriler yoktur. MÖ 2000’li yıllarda Hurriler iç kaleyi; MS 4. yüzyılda Roma imparatorluğu asıl görünen surları yaptırmıştır. Bizans imparatorları da bu surları onarmıştır.
MÖ l5O-128’lerde soyunun Hz. Davud’a (as) dayandığını iddia eden, “Pakarad Şampa” adındaki Yahudi, zamanın Ermenistan Kralı Vağarşak‘a başvurup saray hizmetine girebilmek talebinde bulunmuştur. Devlet hizmetine alınan Pakarad Şampa, kral Vağarşak’ın en yakın yardımcılarından olmuş; Ermeni Kralları’na taç giydirme görevini almış, üstüne orduda 10 bin atlı askere komuta etmek hakkını elde etmiştir.
Kral Vağarşak, Pakarat Şampa ile toplumunu inançlarında ve ibadetlerinde serbest bırakmıştır. Ancak, MÖ 128-115 gibi oğlu olan I. Arsak, “Güneş ve Ay Tanrılarına tapınmayanlar dinsizdir ve ölümü hak etmişler demektir.” demiş; din değiştirmeyi kabul etmeyen Pakarat Şampa’nın iki oğlunu öldürtmüştür.
Ermeni krallarından 2. Dikran/ Büyük Dikran (MÖ 90-36), İsrail’e yeni bir sefer yapmış ve binlerce Yahudi’yi tutsak alarak ülkesine götürmüştür. İçlerinden “Aşod” adlı soylu Yahudi’yi hizmetine alan 2. Dikran, ona inancını değiştirmesini teklif etmiştir. Aşod, önceki yüzyıllardaki Yahudi soyluların yaptığı gibi inanç değiştirmeyi reddetmiş; kral 2. Dikran da Aşod’un dilini kestirmiştir.
MÖ 722-36 arasında 3 kez, İbrani/Yahudi toplumu ile Ermeni toplumunun tarihleri kesişmiştir. 3 kez de iki toplum birbiriyle karışmıştır. Üstelik, Yahudi kökenli insanlar, tarihsel süreçte kendi inanç ve kültürlerini gizleyip korumuşlardır. İşte, bu Ermeniler içinde kendilerini gizleyen Yahudi kökenli insanlara Pakraduniler denmiştir. Yine, gizli Yahudiler, Gürcüler’in tarihinde de etkili olmuşlardır. Peygamberlerin Müslüman olduğuna ise Ali İmran Suresi 67. ayeti apaçık bir delildir. "İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah'ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir müslümandı. Allah'a ortak koşanlardan da değildi."
Ermenistan’a yerleşen ve zamanla nüfusları hızla artan esir Yahudiler, sürgündeki yılların simgesi Prens Şampat’ın anısını kitlesel rehber edinmiş; örgütlenerek inançlarını ve kültürel kimliklerini koruyabilmişlerdir. Zamanla Ermeniler’in yönetimini ele geçiren, ülke ekonomisini kontrolleri altına alan Pakraduniler; 19.-20. yüzyılda Filistin’de parayla toprak satın almak stratejisi gibi”, ülkenin “Ararat-Tayk vilayetleri” topraklarının yarısından fazlasını parayla satın almışlardır.
Pakraduni toplum, MS 30’da Yenanos adlı İspir kralıyla tarihe girmiştir. Yenanos’un ardından kral olan Bagarat‘ın adı nedeniyle Pakraduni/ Bagratuni kelimesiyle anılmışlardır. Ermeniler’in tarihinde, Pakraduni hanedanlık 885’te I.Ashot tarafından kurulmuştur.
Başkenti bügünkü Ermenistan’da bulanan Divin‘dir. 961’de Ani başkent olmuştur. 1045’te, Pakraduni hanedanlığının son kralı olan 2.Gagik/ Kakik, Bizans güçleri tarafından asılarak öldürülmüş; Yahudi kökenli Ermeni yönetimi son bulmuştur. Ancak, Yahudi kökenli Pakraduniler, eski yönetici soy olmaları nedeniyle, Ermeni kitleler içindeki etkilerini devam ettirmişlerdir. Bizanslı tarihçi Pavstos, 3. yüzyılda bu topraklarda yerleşik, bir bölümü Hıristiyanlığı kabul etmiş görünen Pakraduni Yahudilerin miktarını 400 bin olarak kaydetmiştir.
Yazar Levon Panos Dabağyan, Osmanlı devletinde Ermeni sorununu başlatan “I. Zeytun İsyanı’nın arkasında Fransa ve Vatikan’ın olduğunu”, isyanı düzenleyenlerin Pakraduni kökenden geldiğini yazmıştır. 1862 ve 1895’te iki kez denenen isyanda, Osmanlı’ya bağlı olan Gregoryan Ermeni kitleler destek vermemiş, isyancılar başarı elde edememiştir. Yazarın Zeytunlu halkının kökeniyle ilgili kaydı şöyledir: “Ani Beldesi’nin Bizanslılara geçmesinden ve Bizanslıların Ermeni katliamından sonra, Anadolu’nun muhtelif bölgelerine dağılan Pakraduni Hanedanı mensupları Haçin ve Zeytun havalisine yerleşmişlerdi.”
Gad Nassi’nin araştırmalarında; Pakraduniler’in ölümlerinde, aileye mensup kişilerin 7 gün iş yapmadıklarını ve Yahudiler’de olduğu gibi yas tuttuklarını, domuz eti yemediklerini, cumartesi günü çalışma yasağına uyduklarını, istisnalar dışında genellikle cemaat içinden evlendiklerini, soyadlarını Yahudi kökenlerini tanımlayacak biçimde aldıklarını tespit etmiştir.
Pakraduni kökenlilerin fiziki görünüşlerinin Ermenilerden farklı olduğunu, kafa yapısı olarak Yahudiler gibi dolikosefal olduklarını kaydetmiştir. Pakradunilerin, siyaset, ticaret ve finans alanında çok becerikli oldukları da not edilmelidir. Bu kitlesel iklimde yaşayan Pakraduni toplum, Akdamar kilisesinin merkez olduğu 400 kilometre çapında 2500 kmkare alanı haritalamış; kurmayı planladıkları Pakraduni devletin toprakları olarak belirlemiştir.
COĞRAFYAMIZIN SORUNU
Yahudi toplumunda “asıl kimliklerini gizlemek için isim değiştirmek stratejisi”; MÖ 722’de Asur kralı 2. Sargon’un Filistin’e saldırması, 27 bin İsrailoğlu/İbrani’yi ülkesine götürmesiyle başlamıştır. Tarih sürecinde, başka toplumlar içinde kendilerini gizlemek, yaşadıkları toplumun içinde saklanmak amacıyla, “isim değiştirmek stratejileri” sürekli uygulanmıştır.
Bu uygulamalarda, Yahudi haham Kesile Mordahay, Komünist Manifesto ”yu yazmış, Karl Marx adıyla tanınmıştır. Osmanlı’nın yıkılış, cumhuriyetin kuruluş çağında asıl adı Moiz Kohen olan Yahudi, Türkleşmek kitabını yazmış ve Tekin Alp adını almıştır.
Türkiye’de, asıl kimliklerini gizleyen, iki kimlikli, yalan ve sahte kimlikleriye tanınan kripto dediğimiz kişiler yaşamaktadır.“Hay”lı, “hen”li “yan”lı isimlerini gizleyip değiştirenler, ilk nüfus kayıtlarını bile yok ettirip yerine “han”lı, “tay”lı, “anıt”lı, “oğuz”lu soy adlar almışlardır. Artısı, “tüm”, “gök”, “ak”, “asil”, “tam” vb kelimelerle “Türk” kelimesini birleştirmişler; “Türk’ün en hası, en değerlisi, en üstünü” anlamlarına gelen isimler kullanmışlardır.
Orta doğu coğrafyasında ve ülkemizde, Ermeni ve Kürt kökenli gerçekten temiz gönüllü insanlarımızın içinden; tehlikeli Sabetaycılar’ı, Kriptolar’ı, Pakraduniler’i ayırmak, tanımak ve bilmek gereklidir. Çünkü, 19. yüzyılın sonlarından 21. yüzyılın başlarına, Anadolu ve Ortadoğu topraklarında toplumlarımız arasında bölünmeyi kışkırtan, anarşi ve terörü azdıranlar, vatanlarımızda ateş oynayanlar, işte tam bu insanlardır
Pakraduniler ile kuzey Irak Kürtleri arasında bağlantının olabileceği hat, Barzanî aşiretidir. Çok karışık, karmaşık, kozmopolit toplumsal yapıya sahip olan coğrafyada,o toprakların diliyle “aşiretin bütününü” Yahudi kimliğiyle tanımlamak çok yanlıştır. Bu tarz anlayışlar ve düşünceler, bölgenin halklarına zulümdür.
Ancak, Siyonist Yahudi lobilerinin “arz-ı mev’ut/adanmış ülke” olarak ilan ettiği “Nil –Fırat arası” topraklarda, Kuzey Irak bölgesi de bulunmaktadır. Bu coğrafya, Siyonist Yahudi örgütlenmelerin “küresel devlet” kurmak istediği alanın içindedir. Bu nedenle, “Barzanî-Yahudi-İsrail” kavramları arasında gizlenen “arz-ı mev’ut” projesinin tarihsel, siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik bağlantılarına kesinlikle dikkat etmek gereklidir. Böylesi dikkatli oluş, bizlere, “kimlerle görüştüğümüz” konusunda dayanak olacaktır. Toplumu derinliğine sarsan kanın durması için, ciddi katkı yapacaktır.
Türkiye ve Ortadoğu; ırkçılık, inkarcılık, yeraltı kaynaklarımızı çalmak, nesillerimizi eritmek, Batılılar’ın topraklarımızı paylaşmak konularında küresel saldırılara her zaman açıktır. Türkiye’ye yönelik olan saldırıların başında, küresel siyasetin tuzağı “Ermeni tehciri” gündemi bulunmaktadır. Gündemin özünde, Ermeniler’in içindeki gizli Yahudi / Pakraduni toplulukla, Türkiye devleti ve toplumunun hesaplaşması yatmaktadır. TRT 1’in, “Sakarya Fırat” dizisindeki Teo rolü, açık hesaplaşmanın çok belirgin simgesidir.
1915 / TEHCİR
1914’te, I. küresel savaşın ilk zamanlarında ve 1915’te; doğuda ve güneydoğu Anadolu topraklarında gizli Yahudi Pakraduniler’in organize ettikleri, işgalci Rus ordularından güç alan Ermeni isyanları dediğimiz isyanlar başlamıştır. Yıkıcı etkili isyanlar; bölge halkına, Osmanlı ordularına ve yönetimine çok zarar vermiştir. Müslüman Kürtler’den, “yüzbinler” kavramıyla tanımlanabilecek kadar çok insan kaybı yaşanmıştır. Pakraduni kökenli Ermeni organizatörler ve ırkçı yandaşları, topraklarımızda gerçekten ağır zulümler yapmışlardır.
Sarıkamış’ta 60-90 bin yiğit insanımızın, tek kurşun atmadan acılarla donmalarına/ şeha detlerine neden olan sorumsuz Enver Paşa ile dönemin iç işleri bakanı Selanikli mason ve İTC lideri Talat Paşa; bölgeden ve diğer bölgelerden masum insanlar dahil tüm Ermeniler’in, “Tehcir/ Zorunlu Göç” yasasıyla yerlerinden sürülmesini sağlamışlardır.
1915 ilkbaharındaki Tehcir sürecinin zamanımızda çok tartışılan uygulamalarında, suçuna bakılmadan sürgüne gönderilen Ermeniler’in içinden, yine “yüzbinler” diye belirtilen insanlar ölmüştür. Bu ölümler, 21. yüzyılda küresel siyasette Türkiye’yi kuşatmak, köşeye sıkıştırmak amacıyla kullanılmış; ABD, Fransa ve diğer Batı ülkelerinde özel yasalar çıkarılmıştır.
Tehcir sürecinde, Ermeniler, Kürtler, Araplar, Süryaniler, Türkler, belki daha pek çok etnik kökenden yaklaşık 2 milyon insan; kitlesel kaos, toplumsal travma, derin nefret ve ruhsal çöküntü ikliminde perişan olmuştur. Bu kitlesel perişanlıkta, eylemlere katılma oranında her kesimin belli payı vardır. Olayın bütünündeki sorumluluğu, siyasal ve toplumsal yükü, karşılıklı kitlesel ölümlerin faturasını, taraflardan birinin üstüne atıp kaçmak mümkün değildir.
Pakraduni Ermeniler ve ırkçı çömezleri, özellikle ABD ve Fransa’daki Ermeni örgütlerinin liderleri; oluşturdukları bir çeşit intikam birlikleri olarak algılanan Asala terör örgütüyle Türkler’e saldırmışlar, yaşadıkları ülkelerin meclislerinden “Ermeni soykırımı” yasasını çıkarmak için eylemler organize etmişlerdir. Ama, yapılması gerekenler bunlar değildir.
Çünkü, ağır acıları her kesim, herkes yaşamıştır. 100 yıl sonra ayni toplumsal travmaların yaralarını kaşımak ve olayın küllerini savurup ateşini yükseltmek; taraflardan hiçbirine fayda getirmeyecektir. Bu topraklarda yaşamış dedelerimiz birbirlerinin kanını içti diye, torunlarının da en acımasız ve vahşi biçimde birbirlerinin boğazını sıkmasının, hiçbir kesime zerre kadar faydası olmayacaktır. Akıllarını yitirmiş gibi davranan Pakraduniler ve destekçileri; coğrafyamızı ateşe vermekte, topraklarımızı kan deryasında boğmakta ısrar etmektedirler.
Doğu ve güneydoğu Anadolu, Irak ve Suriye’de azgınca devam eden terör ve kan; Pakraduni kökenlilerin,yıkıcı küresel projelerinin eseri ve sonucudur. O gün Cenâb-ı Hak, insanın dünyada işlediği amellerin kaydedildiği bir kitap çıkarıp: “Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin kâfîdir!” (el-İsrâ, 14) buyuracaktır. O gün insanın aleyhine başka şâhitler de getirilecektir. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyurur:
“Allâh’ın düşmanları, ateşe sürülmek üzere toplandıkları gün, hepsi bir araya getirilirler. Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları işler hakkında aleyhlerine şâhitlik edecektir. Onlar derilerine: «Niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz?» derler. Onlar da: «Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştır, yine O’na döndürülüyorsunuz.» derler.” (Fussilet, 19-21. Bkz. en-Nûr, 24; Yâsîn, 65) “İşte o gün yer, üstünde olan biten her şeyi anlatır. Çünkü Rabb’in ona bunları vahyeder.” (ez-Zilzâl, 4-5)
KÜRESEL EKONOMİ BOYUTU
Kafkaslar’dan güneyde Yemen dağlarına, Zağros dağlarından Anadolu-Akdeniz ve Mısır yelpazesinde genişleyen topraklar; Dünya’nın en önemli enerji havzalarını kapsamaktadır. Küresel medeniyetler ve imparatorluklar, bu coğrafyadan çıkarak yayılmıştır.
Düşünceler bu topraklarda oynaşmış; yeni medeniyetler, icatlar ve teknolojiler bu topraklarda üretilmiştir.Dünya’nın siyasetinde, ekonomisinde, kültüründe ve medeniyetinde söz sahibi olmak isteyen devletler/toplumlar; sürekli bu coğrafyaya gözlerini dikmişler ve egemen olmak için çok uğraş vermişlerdir. Küresel ekonominin can damarı petrol, bu toprakların altındadır.
Bu toprakların genelinde sürekli savaş iklimi egemendir. Savaşlarda silah gereklidir. Silahları üreten Batılılar, onların işbirlikçileri; savaşların olanca hızıyla devam etmesini istemektedirler.
Çünkü, küresel silah tüccarlarının üretimlerini satın alacak ilk insanlar, bu coğrafyada yaşamaktadır. Küresel ekonominin, iğrenç sömürü çarklarının dönmesi için; trilyon dolarları aşan silah ticaretinden kazanılan paralar, bu topraklarda yaşayan insanların kanının bedeline karşılık toplanmaktadır.
Ortadoğu’da süregelen savaşlarda kullanılan silahlar ve milyonlarca insanımızın acımasızca akan kanı; batılı saldırganlara ve sömürgenlere, inanılmaz zevkle yaşadıkları bir hayat vermiştir. Batılılar’ın Dünya keyfiyle yaşaması için, Ortadoğu’da on milyonlarca insan ziyan olmuştur.
Gerekçeleri ve nedeni ne olursa olsun, Asala terör örgütünün eylemlerinin kesilmesinden sonra; PKK, bu coğrafyada terör ve kan üretmiştir. Yıllık 10 milyar dolarlık uyuşturucu geliri, bu terör örgütünün kontrolündedir.
“Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır” (Âl-i İmrân 3/85. ) buyurularak kendisinin dışında hiçbir dinin yani hayat modelinin, yaşam biçiminin Mevlâmızca kabul edilmeyeceği insanlığın dikkatine sunulmuştur. İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de; “Kürt sorununu savunduğu” iddiasıyla ve birbiriyle bölgesel bağlantılı olarak, Batılı silah sanayinin silahlarının topraklarımızda dağılmasını sağlayan PKK örgütüdür.
Sömürgen Batılı devletler ve şirketleri, bu çarkın durmasını asla istememişlerdir, istemeyeceklerdir. Çünkü, bu düzen onların yaşam sistematiğidir. Kitlesel sömürüye, soygunlara ve zulümlere karşı çıkan her kesime, her insana bilinmedik kötülükler yapmışlardır,yapacaklardır.
Yıllar önce, PKK’nın lideri Abdullah Öcalan bir gazeteciye;“Bu savaşı bitirtmezler. Bitirmeye kalkanı bitirirler.” demiştir. Örgüt liderini aşacak tarzda, liderin ifadesinden çok açıkça anlaşıldığı gibi; Pakraduniler’in topraklarımızda ve coğrafyamızda tuzakları,sanılandan çok daha derinlere inmiştir.Önemli olan bu tuzakları algılamak ve devleti yönetenlerin bu iklimde önlemler almalarını sağlamaktır.
Pakraduni gerçeğini anlamak; fitneden, terörden ve kandan arınmış coğrafyamızda, “huzurlu ve güvenli yaşam iklimi oluşturmak” için fırsat verecektir. Allah CC içteki ve dıştaki düşmanlarımızın şerrinden korusun.
Bu Hakikatleri Milletimizin bilmesinde Fayda var. Çalışmanız çok kıymetli, Sağ olun Var olun.