Onbir ayın sultanı mübarek Ramazan Ayı, göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Hem de Koronavirüs belasının gölgesinde geçti. Virüs belası yüzünden ramazan ayı coşkusunu yaşayamadık. Camilerimiz kapalı, Cuma ve teravih namazlarımızı cemaatle huşu içinde kılamadık.Namazlarımızı evlerimizde kıldık. Sevdiklerimizi ziyaret edemedik, iftar sofralarımıza davet edemedik. Çoluk, çocuklarımızı akıllı telefonların ekranlarından görebildik. Kısacası bu ramazan içimizi bir hüzün kapladı.
Ancak, her şeye rağmen mübarek ramazan günlerinin huzur veren orucu,eski ramazanlarda olduğu gibi tuttuk. Allah ibadetlerimizi kabul etsin inşallah.
Bu Ramazan ayında ve aylardır süren başımızın belası koronovirüs sebebiyle gördük ki, yardımlaşmanın ve ekonomik olarak dara düşenleri koruyup gözetmenin anlamı, daha da iyi ortaya çıktı. Müslüman olmanın, insan olmanın en büyük erdemi “yardım severlilik ve insan olma” hasletinin dışa vurmasıdır. Yardımlaşmanın ve darda olanın elinden tutma sevgisinin gün yüzüne çıkmasıdır.
Hz. Peygamber (sav)in “Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir” ve “Yetimleri, öksüzleri doyurasınız; merhamet gösteriniz” mealindeki hadis-i şeriflerin gösterdiği örnek insan olmak için hayırsever insanlarımız adeta birbirleri ile yarıştılar. Kimisi ramazan gıda paketi ile darda olan ailelere yardım etti, kimisi “Bakkal borcunu ödedi”, kimisi, Allah’tan başkasının bilmediği bir şekilde “Sağ elin verdiğini, sol elin bilmemeli” hadisine örnek bir şekilde zekatından, fitresinden ve sadakasından vererek, Müslüman olmanın gereğini yaptılar.
Müslüman Türk’ün anlayışında ve töresinde; “Yoksullara yardım edeceksin. Yetimleri öksüzleri koruyacaksın. Kadın ve çocukları, El kaldıranları, aman dileyenleri öldürmeyeceksin. Ağaçları kesmeyeceksin. “ gibi önemli hasletler, her zaman ön plana çıkmış ve insanların benliklerinde yer edinmiştir. “ahlaklı olmayı ve yalan söylememeyi” ön planda tutan Türkler, Orhun yazıtlarına geçerek Türk töresinin kanunları olan bu önemli hasletlerin, Müslüman olduktan sonra da İslam’ın getirdiği esaslar içerisinde olduğunu, Oğuz buyrukları ile birebir örtüştüğünü görünce aynen uygulamışlardır.
Bu yüzdendir ki; Osmanlı döneminde kuşlar için bile vakıflar kurmuş, imarethaneler kurarak yoksullara, yetimlere her daim yardımcı olmuşlardır. Mübarek günlerde ve özellikle Ramazan aylarında fakirlerin borçlarını ödemişler, kapılarına geceleyin geç vakitlerde erzak torbası koyarak, insanların aç yatmalarını önlemişlerdir. Ne zaman çocukların gözlerinden yaşlar akıyorsa, onu dindirmek için seferber olmuşlardır.
Cumhuriyet tarihinde “aç ve yoksul düşmüş” 13 milyonluk Türkiye, elinde avucunda ne varsa “birlik ve beraberlik” içinde dayanışma göstererek, açlığı yenme ve kalkınma hamlesi yaparak bugünlere gelmiştir.
Bugün bile, geçmiş unutulmayarak aynı mihval üzerine yardımlaşma sürdürülmüş, aç yatanın karnını tok tutmak için, bu kez kamu kurumları ile birlikte harekete geçmiştir. Ekonomimiz ne kadar kötü olursa olsun, insanlarımız yardıma muhtaç olanların yardımına koşmuştur. Yoksulları, geçim sıkıntısı çekenleri; geçmişte yapılan yardımları hatırlayarak uygulamış, yeni yardım usülleri ortaya koyarak, hızır gibi yetişmiştir.
İnsanlarımız, her zaman olmasa da mübarek Ramazan ayında aç yatmayacağını, kapısının mutlaka bir yardımsever tarafından çalınacağını hissetmiş ve Allah’a şükür ederek, orucunu huzur içinde tutmuştur. Ve bugün Ramazan Bayramı ile mübarek ramazan ayının coşkusunu bayram yaparak kutlamaya eriştik.
Ne mutlu bize ki, Türk ve Müslüman olmanın onuru ve şerefini yaşıyoruz. Allah tuttuğumuz oruçların, kıldığımız namazların hürmetine sevabını Cennet ile versin inşallah.
Bu vesile ile Mübarek Ramazan Bayramını kutluyor, en derin saygılarımı sunuyorum.