35 yıllık basın hayatımda Denizli’de onlarca basın mensubunun yetişmesine vesile olan birisi olarak, kavgadan ve şiddetten uzak duran bir kişiliğim vardır. Asla kavga ve kargaşa ortamının tarafı olmadım. Bugün basın hayatımızdaki gazetelerin her birisindeki yetişmesine vesile olduğum basın mensubu arkadaşlarım bilir ki; onlara dahi şiddetle iş yapılamayacağını, objektif ve tarafsız basın mensubu olmaları konusunda uyarılarım olmuştur.
Benim -hiçbir şekilde hayatım boyunca sapmadan- Ülkücü bir duruş sergilediğimi bütün Denizli Kamuoyu bilmektedir. Ben hayatım boyunca MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası içinde bulunan ve mücadelesini veren insanım. Kimse benim ülkücülüğümü yargılayamaz. Her dava adamı gibi, bende davamın daha iyi yerlere gelmesini, içimizde ukte haline gelen iktidar özleminin giderilmesi için köşe yazılarımla, haberlerimle mücadele ettim. Elimden geldiğince parti olarak daha güzeli nasıl yakalarız diye çabaladım.
Elbette, çuvaldızı kendisine batırmayan, öz eleştiri yapmayan insanların, başkalarını eleştirme hakkı olmadığını bildiğimden; -ülkücü kalem olmama rağmen-, kendi davamın partisindeki yanlışları, tabanın isteklerini her zaman yazdım. Bundan sonrada yazmayı sürdüreceğim.
Yazılan yazılarda, haberlerde herkesi memnun edemezsiniz. Elbette eleştiriler olur. Ancak; bu eleştiriler şiddet eylemine kadar giderse; o zaman yanlışı aramak lazım gelir.
11 Mayıs 2015 tarihinde saat: 15.30 sıralarında, MHP seçim koordinasyon merkezinde yaşadıklarım konusunda bugüne kadar, basında çıkmasına rağmen tek kelime etmedim. Yazmadım. Sadece “geçmiş olsun” dileklerini iletenlere olayın gerçek boyutunu, abartmadan anlattım.
Bu açıklamayı da yapmayacaktım. Ama, sayın il Başkanı Yasin Öztürk’ün, kendisi de dahil; onlarca partilinin gözleri önünde meydana gelen bir olayı “Basında çıkan benim de ismimin geçtiği Sn. Genel Başkan Yardımcımızın Basın mensubu ile tartıştığı, saldırdığı darp ettiği gibi haberler asılsızdır. İtibar etmeyin. Basına aksettiği gibi bir olay benim yanımda ne yaşanmış ne de vukuu bulmuştur.” demesi, üstelik “Buna kargalar bile güler” demesi üzerine bu açıklamayı yapmak zorunda kaldım. Çünkü onlara göre bu olay bir şakadır. (Benim bildiğim, şaka sonrası, insanın gönlünü almak vardır. )
Onlara göre; Seçim atmosferinde böyle bir olayın yaşanması başka partilerin işine yarayacaktır. Bu yüzden yalanlama en iyisidir. Bu yüzdendir ki, kelime oyunlarına sığınmıştır. Ben ne bir provokatörüm, ne de oraya kavga etmeye gittim. Vekil gelmeden önceki atmosferin, O’nun gelmesiyle değişmesi benim suçum değildir.
İsterdim ki; kelime oyunlarına giren il başkanı, yaptığı o açıklamada; olayın gerçek boyutunu, orada bulunanların olayı önceden şaka sandıklarını açıklamasını, en azından beni “yalancı” durumuna düşürmek yerine, “olayı aydınlatıcı” bilgi vermesini beklerdim. Çünkü, bugünün yarını da var, Yukarda Allah var. Allah korkusu olan insanlar, olayların gerçek boyutunu anlatmak zorundadır.
Değerli dostlar; olay şöyle gerçekleşmiştir. “Gazetemizde çıkmış olan MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’nin miting reklamının bedelini almak için Delikliçınar’da bulunan MHP seçim Koordinasyon Binasına gittim.
Burada İl Başkanı Yasin Öztürk, Ahmet Yurtyapar, Numan Yurtyapar başta olmak üzere, tanımadığım ama şahsen bildiğim birkaç partili ile birlikte; reklam bedelini beklerken çay içtim ve sohbet etmeye başladık. Tahminen 10 dakika sonra Denizli milletvekili Emin Haluk Ayhan ve danışmanı olduğunu belirttikleri bir kişi ile birlikte odaya girdiler.
Sayın Milletvekili, beni görünce; hiçbir şey söylemeden elindeki telefonu masaya bıraktıktan sonra üzerime yürüyerek, “Sen benim ve MHP hakkında nasıl yazı yazarsın” diyerek boğazıma sarıldı. Elimdeki çay bardağını dökmemek için yukarı kaldırdım, “Abi çay var dökülecek” dedim. Durdu. Bu arada elimdeki çay bardağını masanın üzerine bıraktım. Sayın Emin Haluk Ayhan “Şaka yaptığımı mı sanıyorsun” diyerek, ikinci kez boğazıma sarıldı. Ben, milletvekili olduğu için, karşı koyarsam herhangi bir şey olur düşüncesiyle ve gerçekten şaka yapıyor diye, karşılık vermedim. Ama o ciddi bir şekilde boğazımı sıkarak yere yıktı. O anda soluk alamadığımı hissettim. Ahmet Yurtyapar, benim yüzümün kızardığını görünce, vekil ile beni ayırdı ve beni yerden kaldırdı. Ve hiçbir şey olmamış gibi vekil bir yere oturdu, ben soluklanmak için bir yere oturdum. Seçim programı yapmaya başladılar. Kimse, bana olaydan sonra gönül alıcı, şaka yapıldığını hissettiren sözler söylemedi. Kırılmış bir şekilde, kimseye bir şey demeden oradan ayrıldım. “
Olay budur.
Olaydan sonra il başkanı telefon ile aradı, ama O’na da kırgınlığımı dile getirdim.
Sayın Emin Haluk Ayhan ile yaşadığım olay hakkında konuşmadım. Üç gündür basın mensubu arkadaşlarımın bana sahip çıkma konusunda yaptıkları haberlerin ardından, İl Başkanlığı öyle bir açıklama yaptı ki; sanki “şaka olarak kabul edilse bile” böyle bir olay hiç yaşanmamış gibi açıklama yaparak, kelime oyunlarının içersinde beni yalancı duruma düşürmüştür.
Basın mensubu arkadaşlarım, öğrendikleri olayın bir kelimesini kendilerine göre yorumlayarak habere taşıdılar. Bunda kimsenin suçu olamaz. Zira, kimsenin fikri ve düşüncesi birbirine uymaz. Abartılı haber olabilir. Hangi haber abartılı olmuyor ki… Habercilik, biraz da olayları süslemektir.
Yaptıkları her basın açıklamasında; basını hedefe oturtanlar; önce ne yaptıklarını bilecekler, Kimi suçladıklarını bilecekler. Ben herkesin haberini yapmak zorunda değilim. Basın özgürlüğünden bahsedeceksin, ardından da basın organlarını “haberimi yazmadın” diye suçlayacaksın. Böyle çifte standart olamaz.
Sevgili basın mensubu arkadaşlarım, her zaman olduğu gibi, içlerinden olan birisine arka çıkmışlardır. Sahiplenmişlerdir. Başta DGC olmak üzere, haberimi yapan tüm basın mensubu arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. İyi ki varsınız.
Saygılarımla…