RÖPORTAJ
Son günlerde yoğun şekilde Denizli sosyal gündeminde Denizli Milli Mücadelesinin en önemli isimlerinden biri olduğu herkesçe bilinen ve toplum vicdanında kahramanlığı tescillenmiş Müftü Ahmet Hulusi Efendi üzerine haksız bir tartışma yaratılmaya çalışılmaktadır. Asıl üzücü olan, tartışılması istenen konunun ilk anda gerçeklikten uzak olduğu hissi kişilerde oluşmasına rağmen, bizim toplumun bir hastalığı olan “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” anlayışı ile “ya doğru ise, ya gizlendiyse, ya saklandıysa” şüphesiyle bir kısım kişilerce peşin kabule gidilmesidir.
Konu Milli Mücadele ve Denizli olunca şehrimizde bu konuda emek ve çalışmaları bulunan Pamukkale Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ercan Haytoğlu ile görüşmek istedik. Kendisine röportaj teklifi götürdüğümüzde, bizi kırmayarak teklifimizi kabul etti. Öncelikle Ercan hocama bunun için teşekkür ediyorum. Yaptığımız röportajın metin halini aşağıda sunarken, şahsım olarak; bilgisiyle ve belgesiyle kafalardaki soru ve soru işaretlerine cevap verildiği kanaatimi belirtmek istiyorum;
Şunu da yazının başında belirteyim. Mülakat uzun sürdü. Tüm konuşulanları tek bir köşe yazısında paylaşmam mümkün görünmediği için üç bölüme ayırmayı tercih ettim. Bugün birinci bölümünü paylaşıyorum;
İmamoğlu: Hocam öncelikle röportaj teklifimizi geri çevirmediğiniz için teşekkür ederim. Sizden öncelikle sizi tanımayan okuyucularımız için çok kısa kendinizi tanıtmanızı isteyebilir miyim?
Haytoğlu: Ben Pamukkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü öğretim üyesiyim. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı Başkanı ve Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürüyüm. Yıllar içinde Denizli tarihi, Milli Mücadele döneminde Denizli ve ilçeleri üzerine pek çok kitap, makale ve bildirilerim yayınlandı. Denizli şehir tarihine dair birçok yeni bilginin tarihe kazandırılması için özel çaba gösterdim ve göstermeye de devam ediyorum.
İmamoğlu: Hocam, sorularıma geçeyim. Son günlerde sosyal medyada sıklıkla dillendirilmeye çalışılan “Müftü Ahmet Efendi’nin İstiklal madalyası yok. Müftü Ahmet Hulusi Efendi Tavas’a kaçmış bir korkak, Denizli Milli Mücadelesinin gerçek kahramanı Ahmet İzzet Çalgüner. Hatta Denizli mutasarrıfı Faik Beyde bir korkaktır. Mutasarrıf Faik Bey ve Müftü Ahmet Hulusi Efendi Milli Mücadele karşı oldukları için 15 Mayıs günü Denizli halkını evlerine tıktılar” şeklinde bir takım iddialar var. Bu söylenenlerin doğruluk payı var mı, siz bu konuda ne söylersiniz?
Haytoğlu: Sayın İmamoğlu, ardı arkasına öyle iddialar sıraladınız ki, bunlara tek cümlede ve birkaç dakikada cevaplamak imkansız. İzin verirseniz tek tek ele alarak cevap vermeye çalışayım. Öncelikle ilk husus; “Ahmet Hulusi Efendi’nin İstiklal madalyası yok”iddiasından başlıyayım.
Milli Mücadele bilindiği gibi; günümüzden 100 yıl önce yaşandı. Bu mücadele başta Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) olmak üzere vatanımızın haksız ve hukuksuz işgali karşısında canını ve malını hiçe sayarak mücadele veren kahramanlar sayesinde 1919-1922 yılları arasında gerçekleştirildi ve mücadele kazanıldı.
Vatanımız emperyalistlerin işgalinden kurtarıldı. Milli Mücadeleye ülkemizin pek çok yerinden olduğu gibi, Denizli’den de adı hatırlanan ve hatırlanmayan birçok insan canıyla ve malıyla katkı verdi.
Müftü Ahmet Hulusi Efendi, İzmir’de Millet Sinemasında toplanan Müdafaa-i Hukuk kongresinden itibaren Denizli Olayına kadar kesintisiz Milli Mücadele’nin Denizli’deki en önemli ismi ve Aydın havalisinde en önemli isimlerinden biri oldu.
Denizli’de Milli Mücadele konusunda 15 Mayıs günü ilk mitingin yapılması, ilçe müftülerinin daha sonraki günlerde mitingler yapması, Aydın cephesi ve sonrasında Menderes cephesinin savunulması için Kuva-yı Milliye gönüllülerinin temin edilmesi, Nazilli’nin Yunan işgalinden kurtarılması, şehirdeki göçmenlerin açlık ve barınma sorunları ile mücadele edilmesi, Umurlu-Köşk cephelerinin desteklenmesi sorunlarının çözümü için fiilen büyük emekler harcadı.
Milli Mücadele’de böylesine önemli rolü olan bir kişinin İstiklal madalyasının olmadığı iddiasının öne sürülmesi çok şaşırtıcı, gereksiz ve akla zarar bir durum olsa gerektir. Tarihçi olmayan kişi ilk anda duyduğunda şok etkisi yaşar. Ama bir tarihçi için “olmaz öyle saçma şey, vardır, bakmak lazım” düşüncesi oluşur. Benim takıldığım husus;neden böyle bir iddiada bulunulmuştur…
Ben iddiayı ilk öğrendiğimde; yıllar önce Denizli milletvekilliği yapmış Rahmetli Haluk Müftülerin milli günlerde dedesi Müftü Ahmet Hulusi Efendi’nin madalyasını yakasına taktığını hatırladım. Benim madalyayı birden fazla yakasında görmüşlüğüm vardır. Birçok dikkatli kişi tarafından,hatırlamaya çalıştıklarında bu madalyayı hatırlayacaklarını biliyorum.
Bu konuda sosyal medyadan insanların baskılanmasına gerek yoktur. Sosyal medya bu nedenle güvenilir bir mecra değil zaten… Herkes aklına geleni yazabiliyor. Yani kuyuya taş atılıyor ve kuyudan taşı bekleyecek akıllılar beklenmeye başlanıyor.Normalde bir kişi Müftü Efendi’nin madalyası olup olmadığı merakına düşmüş ise; Müftü Efendinin ailesine ulaşıp sorabilir ve cevabını zaten alabilir. Anlaşılan bu yol, normal, kolay ve basit bir yol olarak görüldüğü için bu yola gidilmemiştir. Sayın İmamoğlu, ben bu konudan haberdar olduğum anda normal olarak torunu Sayın Faik Müftüler’e ulaşılarak madalyanın oldukça net fotoğraflarının alınması yoluna gittim. Sayın Faik Müftüler’e konuya gösterdiği yakın ilgisinden dolayı çok teşekkür ediyorum.
(Müftü Ahmet Hulusi Efendinin Torunu Faik Müftüler Madalya ve Berat ile)
(Madalya’nın iki taraflı görünüşü)
Ben, madalya fotoğraflarını beni bu iddiadan haberdar edip görüşümü merak eden kişiyle de; “siz ikna olmazsınız amma” diyerek paylaştım. O da ikna olmadı tabii ki… Ben, daha sonra madalya beratını aileden istirham ettim.Ayrıca, kendilerinde olduğundan emin olduğum madalya beratını da Faik Bey’den benimle paylaşmalarını istemiştim. Sağ olsunlar kısa sürede onu da paylaştılar. Madalya fotoğrafı ve beratı bu yersiz ve gereksiz iddia için yeterli belgelerdir.
İbrahim bey hakkında da bazı iddialar var
PAMUKKKALE MASA BAŞI TARİHÇİLİĞİ