TÜRK Milliyetçileri, yani Ülkücüler, bu vatanın dinamikleri ve çimentosudur. Başbuğ Alparslan Türkeş’in çileli hayatının bir eseri olarak, bir avuç samimi arkadaşı ile bugünlere gelmesi için çeşitli işkencelerin altında verdiği savaşın eseridir.
Türk Milliyetçileri, Başbuğlarının çizdiği yolda, ilkelerinden taviz vermeden şehitler vererek bugünlere geldiler. “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” düsturu içerisinde hem yaşadık, hem de yaşattık. Allah’a iman, İlayıKelimatullah uğruna Cihad, Kardeşlik gibi insani ve dini duyguların en yücelerini Türk Milleti’ne anlatabilmek için yılmadan, usanmadan mücadele verdik.
Başbuğ ebediyete intikal ettiğinde, O’nun cenaze namazını kılabilmek için soğuk ve karlı Nisan gününde Ankara da kar’la abdestimizi alarak, gözyaşlarımızla “davaya sahip çıkacağımıza” dair namus sözü vererek uğurladık. Ve akabinde 1999 genel seçimlerinde 129 vekil çıkartarak birinci parti olduk ve bize birileri tarafından “Katiller” denilmesine rağmen hükümeti kurduk. Gocunduk, kırıldık, davanın Çilekeşi Ali Güngör ihraç edilmesine rağmen parti zarar görmesin diye verilen karara katlandık. Ülkücülerin de siyasi yönetimlerde başarılı olabileceklerini, kuru bir milliyetçilik davası olmadığını ispat etmeye çalıştık.
O zamanlar Genel Başkan Devlet Bahçeli idi. Ve ismini de “Bilge Lider” koyduk.
Sonra birileri dümen suyuna gitti. Ve, o gün şımarıklığın, Ülkücü hoşgörüsünün unutulduğu tarihtir. Çünkü Sadi Somuncuoğlu gibi bir duayeni, Başbuğ’un mücadele arkadaşını tartakladılar. Kendilerinin yetişmesinde katkısı olan bir Ülkü devini dövmek için ne gerekiyorsa yaptılar; ardından hain damgasını vurdular.
Ardından “Telekom’u sattırmam” diyen bir bakanımız, ardından Türk dünyasını toparlayan bir bakanımız, Ülkü Ocaklarını zirveye çıkaran pek çok dava adamı ve sonra niceleri teker teker yuvadan uçtular. Bulundukları bölgelerde Ülkücü davayı zirveye çıkaran ve insanların gönlünde taht kuran nice Ülkü devi ya siyaseti bıraktı, ya da MHP’ye inat “Dava Haini” damgasını yiyeceğini bile bile, kızılcık şerbeti içmişçesine başka partilere gittiler. Ve gittikleri siyasi oluşumlarda Ülkücü gömleğini çıkarmadan çok başarılı çalışmalar yapanları da oldu.
12 Eylülden sonra ANAP, DYP gibi partiler ülkücü kadroların desteği ile varlıklarını sürdürdüler. Ülkücüler sayesinde iktidar oldular. MHP dışındaki diğer siyasi oluşumlar ülkücülere değer verirken, kendi partimiz çocuklarını teker teker yemeye başladı. Pek çok samimi Ülkücü, kendi partileri iktidarda iken sürgüne gönderildiler. Ülkücü gömleği üzerinde olan pek çok dava adamı, “gelecekte birilerinin önüne set çeker diye, sivrilir” diye çeşitli bahaneler ile partiden uzaklaştırıldılar. Böylece bir avuç olan Ülkücü camia, bir elin parmakları kadar kaldı. Onlara da “posa” diyerek hakaret ettiler.
Sonra…. Ekonomik tedbirler başta olmak üzere, yönetimin düzelmeye başladığı bir sırada; iktidarın en güçlü partisi olduğumuz 57. Hükümet döneminde Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin aldığı yanlış bir kararla “erken seçime” giden Türkiye; iktidarda olduğunda şımaran MHP yönetimine “dur” diyerek baraj altına itti. AKP, MHP içerisinde sivrildiği için istenmeyen pek çok ülkücü siyasetçiyi kadrosuna alarak Türkiye genelinde siyasi partilere ayar verdi…
Biz; bundan da anlamadık. Toparlanmak, yeniden diriliş içerisine girmek için mücadele verirken, öz evlatlarını tekrar yemeye başlayan MHP son 13 yıldır kendi evlatlarını hala yemeyi sürdürüyor. Tabanın sesine kulak vermeyen genel merkez, yapmacık ve usulen telefonla yaptığı anketler sonucunda; yine genel başkanın son sözü söylediği listeler de Ülkücü kökenliler haricinde herkesin aday olabildiği ve listelere girebildiği bir süreç yaşadık. Bu sürecin sonucunda da bugün yaşadığımız hezimetin sonuçları ortaya çıktı.
Başbuğ Alparslan Türkeş’in yol arkadaşları ile yaptığı meşveret, Danışma toyları ne yazık ki unutuldu. Erdemli, ahlaklı ve Ülkücü davayı mukaddes bilen tüm gönüldaşlarımız bir bir uzaklaştırıldı. 12 Eylül öncesi mücadele verenler, İdam ile yargılananlar, dava arkadaşlarının idamlarını gören Ülkücüler “Biz bu günler için mi mücadele verdik. Bizim mücadelemiz ne içindi?” diye kendilerine sormaya başladılar.
1 Kasım seçimleri öncesinde bir televizyon programına çıkan Genel Başkan Devlet Bahçeli, meclise girecek olan 5. Parti konusunda ortaya attığı fikri savunurken “AKP parçalanacak” derken, basın mensubunun “Sizden gidenler olursa” sorusuna ise; “MHP arınır, temizlenir” cevabını verdi.
Demek ki, 1 kasım seçimlerinden sonra da MHP camiasından Tuğrul Türkeş, Meral Akşener gibi toplumda karşılığı bulunan ve çok sevilen insanların camiadan atılmasını düşünüyordu. Lakin unuttuğu bir konu var; “İnsanları savunduğu davanın partisinden atabilirsiniz ama, yüreğindeki dava anlayışını ve inancını silemezsiniz!”