20 yıldır “gündem oluşturamayan, ama gündem takip eden” Türkiye gazete ve medya camiası, son iki haftadır, “eleştirmesi çok kolay olduğu için” CHP ve İyi Parti üzerinden siyaseti eleştiriyorlar. Ama hiç birisi son bir yıldır çöküntüye giren AKP siyasetini ve bu ülkede yaptıklarını eleştirmiyor. AKP’liler kendi içlerinde muhalefet oluşturarak kendi kendilerini eleştiriyorlar.
Sanki siyasetin bir yönünde “dokunulmazlık”, diğer yönünde “dokunurluluk” ve ikisi arasında da eleştirisel dozların katmer katmer artırılması var. Ekonomik durumun vehameti ortada iken yapay gündemlerle suni ortamlarda “havanda su döver” gibi yapmak, ardından da kendilerinin bile inanmadıkları bu gündeme, inanır gibi yapışmak çok inandırıcı gelmiyor bana.
CHP bünyesindeki “Atatürk” polemiği, AKP ve MHP tarafında oldukça olumlu karşılandı. Çünkü battı batacak konumdaki ekonomik sıkıntıları idare edebilmeleri için böyle bir söyleme, oluşuma ihtiyaçları vardı. Ve ardından Türk Tabipler Birliği’nin yazım başından Türk kelimesinin çıkarılması için Devlet Bahçeli tarafından yapılan “gündem saptırma” demeci gerçekten tuttu ve muhalefet Bahçeli’yi hedef alarak, açıklamalar yapmaya, sosyal medyadan yüklenmeye başladı.
Peki, Devlet Bahçeli’nin bu açıklamasından önceki ekonomik sorunlar ne oldu?. Kadın cinayetleri, çocuk istismarları, Atatürk’e hakaret eden kişilerin takipleri, suç duyuruları ne oldu? Kısaca, halkın dertleri ile dertlenen, halkın yanında yer alan siyaset nereye kayboldu? Çok merak ediyorum.
CHP’nin Türkiye genelinde uç fraksiyonlar başta olmak üzere bütün sosyalist ve sol görüşlü insanları bünyesinde topladığını biliyoruz. İyi Parti’nin de ülkücülerin ve sosyal demokratların, Demirel demokratlarının toplandığı bir siyasi parti olduğunu biliyoruz. Böyle toplama siyasetçilerin bulunduğu iki siyasi partinin, kendi içlerinden çıkan aykırı sözleri sindirmek, eritmek ve topluma empoze ederken birlik ve beraberlik mesajı vermek zorundadır. Bunu yapamadıkları taktirde, yandaş basın, her gece, her gün yapılanları eleştirerek, programlar yaparak itibarsızlaştırma yorumları ile halkın gözünden bu iki partiyi düşürme taktikleri sürdürebilir.
AKP’liler ise, kendi muhalefetlerini ortaya çıkararak, “karşımızda muhalefet edebilecek parti yok” anlamında itibarsızlaştırma siyasetini gündeme oturturlar. Böylece Tabipler birliği, diğer sağlık çalışanları, Milli Eğitim ve halkın sosyal sorunlarını paylaşır gibi yaparak, AKP’nin Türkiye’nin her alanda tek siyasi partisinin olduğunu belirterek, yalanların gölgesinde yaptıkları yıkıcı siyaset ile, ayrıştırma, karalama siyasetlerine kılıfı bulurlar.
Mesele böyle olunca, CHP ve İyi Parti gerek sokaklardaki çalışmaları, gerekse TBMM çatısı altında verdikleri soru önergeleri ve kanun metinleri ile ancak azınlık siyasi çalışma yapmaları ile sınırlı kalırlar. Kendi içlerindeki çekişmeleri ve yanlışları götürmedikleri sürece bu kısır çekişme siyaseti devem eder. Çünkü halkımızın televizyonlarda bile bilinçsiz bir şekilde yandaş medyayı takip etmesi, muhalefet partilerinin erimesine vesile olmaktadır.
“Protokolde bana arka sıralarda yer verildi” gerekçesi ile, kendisinin harcandığına ve değer verilmediğine işaret eden Muharrem İnce bile, “memleket Meselesi” adı altında başladığı çalışmalarda başarılı olamaz ve işte böyle kısır bir siyasetin içinde dolanıp durur. Oysa, O kendisini Cumhurbaşkanı adayı gösteren CHP tabanına vefa borcunu ödemediği gibi, kendisine destek olanların bile gözünde şu an bölücü konumundadır. Bu yüzden başarılı olma şansı yüzde 1 civarındadır.
Anlayacağız, “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” misali gibi; kısır çekişmelerin yaşandığı siyaset ortamının yarattığı kaos da olan yine halkımıza oluyor. Umarım halkımız uyanır. Uyanır da kendisine değer vermeyen siyasetçileri silkeleyip atar.
Saygılarımla…