Seçimlere 10 gün kala sokakta, kahvede, kafede, Cami avlusunda ve umuma açık her türlü yerde seçim konuşuluyor. Özellikle orta yaşlı kesim, kararsızlığını dile getirircesine “karamsar” konuşuyor. Gençlik ise, sosyal medyadan edindikleri izlenimler yüzünden seçimleri “alaya alan” bir tavır içindeler. Dün benimde belediye otobüsü beklediğim durakta, lise talebesi olan gençler, Kılıçdaroğlu’nu anlaşılmaz, Erdoğan’ı ise “sert” bulduklarını gülümseyerek birbirlerine anlatıyordu.
Orta yaşlı bir beyefendi, “Gençler, siyasete ilgi duyun ama, bu denli eleştirisel bir konumda olmayın” deyince, gençlerden bir tanesi; “Dayı, istesek de istemesek te, hayatımızın her yanı siyaset değil mi? Şu içinde bulunduğumuz duruma bak.” Dedi.
Beyefendi, onları anlamış gibi başını salladı. Ama, belli ki anlamamıştı ve gençlerin o durumu siyasi açıdan onu tatmin etmemişti.
Bir başka genç; “Dayı, seçimleri kim kazanır?” diye sordu.
Beyefendi gençlere tekrar döndü; “Gençler Millet ittifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu geliyor. Yarın onun mitinginde topluluğu gördükten sonra size kimin kazanacağını söylerim” dedi. Evet, Bugün Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ilimize geliyor. 29 Ekim Bulvarı’nda Denizli halkına seslenecek. Mitingine katılan topluluk Ak Parti’nin mitinglerinden fazla olursa, Denizli'de kazanacağına hükmedilecek.
Oldum olası izlediğim mitinglerin, seçimleri kazanmaya bir rol üstünlüğü olmadığı gibi, her lideri dinlemeye gelen insanların, o liderin anlatacaklarına onay verdiği anlamına da gelmiyor. Belki verdiği vaatleri samimi bulmayarak, oy bile vermeyebilir. Ya da, oy vermek isterken, konuşma hoşuna gitmeyerek oy vermekten vazgeçebilir. Bu yüzden ben, mitinglerin kazanmaya ve kaybetmeye ölçü olacağını sanmıyorum.
Yine, aynı şekilde anketlerin de “hata payı” olması ve siyasi partilere veri sağlamak için yapılan anketlerin de gerçeği yansıtacağını sanmıyorum. Kararsızların oranı, hangi partiden koptuğu belli olmadığı halde, eşit bir şekilde partilere dağıtılması da çok saçma. Bu açıdan ele alındığında, gerçek veriler halkın kendinde saklı bulunuyor. Zira, Ak Parti’den kopan ve Deva Partisi ile Gelecek Partisi’ne oy verecek olan seçmenler seslerini çıkarmadıkları gibi siyasi konuşmalara da katılmıyorlar. Bu durumun “korku ve baskı” gibi olgulardan kaynaklandığını sanıyorum.
Bunun yanında, iki taraflı kutuplaşmış olan insanlar, muhtemelen birbirlerini kırmamak, komşuluk ve dostluk ilişkilerini bozmamak için siyasi arenalardan uzak duruyorlar. Hala bazıları var ki; karşısındaki insanların kime oy vereceklerini anlamak için “yem” sözler kullanıyorlar. Anlayacağınız seçmenler bir türlü renk vermiyorlar. Fanatik olanları bunlardan saymıyorum.
Siyasi parti yöneticileri ve milletvekili adayları, kendilerine oy vermeyeceğini belirten seçmenlere “sert ve manidar” konuşmamalı, onları hakaretvari konuşmalar ile dışlamamalıdır.
Ulusal televizyonlardaki ayrışımlı, argolu konuşmaların gerdiğini sandığım taban, nedense bu seçimlerde “hilelerin olacağına” çok inanıyor. Değişim isteyenler “sandıklarda oy çalınacak” şaiyalarını hep ön plana çıkarıyorlar. Anlayacağınız tabanda büyük bir korku, baskı ve ayrışma hemen göze çarpıyor. Ama bunun yanında insanların gözlerinden “değişim” istedikleri de çok belli oluyor. Kararlılık gösteriliyor. Son 10 gün içerisinde korkuların yenilerek, öz güvenle oy kullanmaya gidileceğini sanıyorum. Üstelik bu seçimlere katılım oranının yüksek olacağını da belirtmek isterim.
Bugün Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun mitingini izledikten, insanların coşkularını, heyecanlarını veya korkularını gördükten sonra analiz yapmak istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
Esen kalın…