Geçen haftaki yazımda Tarikat ve cemaatlerin asırlar öncesine takılıp kaldıklarını, günümüz insanlarına hiçbir şey veremediklerini yazmıştım. Pek çok okuyucum teşekkür etmekle birlikte, bu oluşumlar üzerinden hayatlarını idame ettiren sözde din adamlarının tenkitlerine cevap vermek istiyorum.
Allah tarafından Dünyanın kuruluşundan itibaren gönderilen bütün peygamberlerin bir mesleği vardır. Hz. İsa Marangoz, Peygamberimiz (sav) tüccardır. Ama; çoğunluğu Lise mezunu olmaktan bile uzak olan Tarikat ve cemaat şeyhlerinin hiçbirisinin mesleği yoktur. Onlar, küçüklüğünden beri o yapı içerisinde gruplarına hizmet için yetiştirilmişler, ellerine verilen üç kuruş ile geçinmişlerdir. İnsanlara “bir hırka, bir lokma” telkin edenler, kendileri Karun olmuş, özel hastane, özel kür yerleri ve müritlerini soyan kuruluşlar kurarak haram-zade bir hayat sürmüştedir.
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, Rıfat Börekci, Mehmet Akif Ersoy gibi dini bütün kişilerin dini yorumlamaları karşısında, halkın arasında tarikat ve cemaatçi geçinen yobaz kişilerin Anadolu’da halkı yaptıklarını, kışkırtmalarını İstiklal Harbi sırasında nasıl geçindiklerini öğrenmiş ve İslam Dinini “arı, duru” yaşatmak için harekete geçmiştir.öğrenmiştir.
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında kapatılan tarikat ve cemaatler, karanlıklarından gün yüzüne çıkınca iktidara “can simidi” gibi yapışmışlardır. Sonrasında Türkiye tarikat ve cemaatlerin adeta cenneti olmuştur. Çünkü biliyorlar ki, gelecek olan iktidar bütün bu yapıları sorgulayacaktır. Rahat yaşamlarından ve kurdukları harami düzeninden vazgeçmemek için ellerinden geleni yapacaklardır. Ne yazık ki, Fetö’nün darbe girişimi bile tarikat ve cemaatler konusunda bizi uyandırmadı.
Bilindiği üzere, 30 Kasım 1925 tarihli yasa ile Tekke ve Zaviyeler kapatıldı. Tüm tarikatlarla birlikte şeyhlik, devrişlik, müritlik gibi unvan ve sıfatların kullanılması, bunlara ait hizmetlerin yapılması, bu ünvanlarla ilgili giysilerin giyilmesi de yasaklanmıştır. Toplumsal alandaki safsata ve hurafeleri kafalardan çıkararak gelişkin, özgür ve aydınlanmacı düşüncenin önünü açmak bir zorunluluktur. İnsanı kuldan yurttaşa dönüştürme; çağdaş, özgür, bilimsel, laik yaşam için gerekli şartları sağlama gibi konularda Cumhuriyetin laiklikle ilgili düzenlemeleri ihmal edilemez önemdedir.
Allah Kur’an da “Ben size şah damarınız kadar yakınım” buyurmaktadır. Bu bile, Allah’tan başka bir şefaatçı, bir kurtarıcı arayan “dinen kendini eksik hisseden” insanlar için çok büyük ikazdır.
Yine, Enam Suresi 159. Ayet’te “Dinlerini parça parça edip, guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah, onlara yaptıklarını bildirecektir” buyurmaktadır. Yani, İslam dini içerisinde var olan gruplaşmaların (Ki, tarikatlar kendi öğretileri çerçevesinde) kamplaşmaktadır. Allah katında hiçbir itibarının olmadığını anlatmaktadır.
Rum suresi 32. Ayette “Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayın. Bunlardan her fırka, kendilerinden olanlar ile böbürlenmektedir” deniliyor.
Yani eski tarihlerden bu yana hocalarının öğretilerini, kendilerine göre düzenleyerek Tarikat ve cemaat gibi gruplaşmalara zemin hazırlayanlar, gruplarının durumu ile gururlanmaktadırlar. Bu durum dinimize aykırıdır. Allah onlara azap hazırlamaktadır.
Bir başka ayette, (Al-İmran 103. Ayet) Yüce Mevla, “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an-a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin” buyuruyor.
Ali-i İmran 105. Ayette ise, “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük azap vardır” denilerek, tarikat ve cemaatler içindeki insanlar için İlahi adalet günü büyük bir azabın beklediği, Allah tarafından cezalandırılacakları anlatılmaktadır.
Hal böyle iken, maddi ve manevi olarak bu gruplara hizmet etmek, destek vermek ahireti tehlikeye atmaktır. Allah bütün Müslümanları, bunların asalaklıklarından bizi kurtarsın.
Saygılarımla..
Esen kalın.