Kazak Abdal, Alevî-Bektâşî edebiyatının yetiştirdiği önemli ozanlarımızdan birisi olarak bilinmektedir. Asıl adının Ahmet olduğu söylenen Kazak Abdal, 17. yüzyılda yaşamış önemli Bektâşî tekke ozanlarımızdan birisidir. Balkanlardan, Romanya Türklerinden olduğu bilinmektedir. Hacı Bektâş-ı Velî geleneğinin en önemli isimlerinden Balım Sultan’ın dervişi; gösterişli ve uzun sakallı bir Bektâşî dervişi olduğu söylenmektedir.
Rivayet odur ki, ‘’Rus Çarı’nın kızı bir çocuk doğurmuş. Fakat bu çocuk, annesinden süt emmemiş. Bu durumu ne hekimler, ne de papazlar çare bulamamışlar.Sonunda Deliorman dergâhından, Rusya’dan tuz parası almak üzere gelen Demir Baba’ya (Alevî-Bektâşî geleneğinin Rumeli’de görev yapan önemli gazi-dervişlerindendir): ‘’Sen keramet ehli bir aziz kişisin. Bu çocuğu tutulduğu hastalıktan kurtar.’’ diye yalvarmışlar. Demir Baba da, ‘’Bu çocuğun süt emmesini sağlarsam tekkeme nezreder misiniz?’’ demiş. Kabul etmişler.
Demir Baba çocuğa, ‘’Em!’’ demiş çocuk, anasının memesini emmeye başlamış. Delikanlılık çağına erince, annesi ve babası sözlerini tutmuş ve çocuğu Demir Baba Dergâhına göndermişler. Böylece Demir Baba, çocuğu evlat edinmiş. Adını “Ahmet” koymuş, bu çocuk daha sonraları Balım Sultan’a gitmiş, onun dervişi olmuş.
Başka bir rivayete göre Kazak Abdal, Balım Sultan’ın yanında dervişlik yaparken, Balım Sultan’a ziyarete gelenler gösterişli vücut yapısından ve uzun sakalından dolayı Kazak Abdal’ı Balım Sultan zannederlermiş. Kazak Abdal da onlara Balım Sultan’a işaret eder, mürşidimiz odur, dermiş.
Zira Balım Sultan sakalsız, ufak yapılı ve Kazak Abdal Sultan’dan daha küçük bir adammış. Bir gün Kazak Abdal, Balım Sultan’a, “Sultanım, siz de sakal bıraksanız da, ziyaretinize gelenler Fakir’e siz sanıp aldanmasalar” demiş.
Balım Sultan bu sözün üzerine, “Sen sakallarını kesip bana benzesen, nasıl olur, Ahmet?” demiş. Mürşidinin bu sözü ve bir daha karıştırmalara meydan vermemek üzere Kazak Abdal sakalını kesmiş ve sorunu kökünden halletmiştir. “Kazak” lakabı da bu kıssada anlatıldığı gibi sakalını tıraş etmesinden dolayı verilmiş bir lakap olduğu söylenmektedir.
Türbesi, Pamukkale ilçesi, Karataş köyü, Tekke Mevki’sinde, eski Tavas-Denizli kervan yolu üzerinde, Dediği Sultan Türbesi’nin elli metre kadar güneyinde bulunmaktadır. Fırıncı olduğu rivayet edilmektedir.
Türbesindeki hamur teknesi ve küreğinin günümüze kadar geldiği söylense de, bizim ziyaret ettiğimizde, Türbedar Uğur Babalım tarafından adı geçen fırıncı malzemelerinin hırsızlar tarafından çalındığını, söylemiştir. Kazak Abdal’ın Denizli’den başka bir yerde türbe veya mezarı yoktur.
Kazak Abdal’ın, arı duru yalın bir dili, dik duruşlu bir söyleyişi vardır. Bu dil ile toplumsal kurumları, yoz insanları, yerleşik inanç ve gelenekleri, alabildiğine cesurca yeren şiirleri vardır. Yaşadığı olaylara alaycı bir gözle bakan, yeren, yobazlara, sofulara, kulaktan dolma bilgiler ile ukalaca bilginlik taslayan gerçek cahillere, ses kabalığı ile başkalarını susturanlara sataşmış ve şiir diliyle yermiştir.
ADAM AZGINI
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu,
Selam vermeğe dervişan beğenmez
Âlemi tan eder yanına varsan
Seni yanıltır mesele sorsan
Bir cim çıkmaz eğer karnını yarsan
Camiye gelir de erkân beğenmez
Elin kapusunda kul kardeş olan
Burnu sümüklü hem gözü yaş olan
Bayramdan bayrama bir tıraş olan
Berber dükkânında oğlan beğenmez
Dağlarda bayırda gezen bir Yörük
Kimi tımarlı sipahi kimi serbölük
Bir Elif’e dili dönmeyen hödük
Şehristan’a gelir ezan beğenmez
Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu’mu fasidince keyif sürecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahveye gelir de fincan beğenmez
Yaz olunca yayla yayla göçenler
Topuz korkusundan şardan kaçanlar
Meşe yaprağını kıyıp içenler
Rumeli Yenicesi duhan beğenmez
Aslında, neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkâre
Bedestana gelir kaftan beğenmez
Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğurt ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelse bir Türk’ün kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez