Yusuf Çobanlar ‘ın (Orhan Baba); Tavasın Aydoğdu Köyü’nden H. Hüseyin Oğlu Yusuf Çobanlar olduğu, sandukanın başındaki mezar taşına göre 1885 tarihinde vefat ettiği belirtilmektedir. Kabrin baş ve ayakucunda orijinal mezar taşları bulunmaktadır. Küçük bir türbedir. Kızılcabölük kasabası, Çatalarmut mevkisinde, adıyla müsemma Orhanbaba Camisi bahçesindedir. Neden Orhan Baba denildiği de bilinmemektedir.
Yusuf Çobanlar’ın, Tavas - Aydoğdu Köyünde çobanlıkla geçimini sağlayan H. Hüseyin Efendi’nin Mehmet, Hüsem, İbrahim, Ahmet, Hüseyin ve Yusuf adındaki altı oğlan, Çapıt Ayşe ve Fatma adındaki iki kız olmak üzere sekiz evladından biri olduğu rivayet edilmektedir.
Aydoğdu köyünde yaşarken askere gittiği, çeşitli cephelerde savaşarak kahramanlıklar gösterdiği, Balkan Harbi’nin bitiminde terhis olduğu anlatılmaktadır. Silah arkadaşları ile birlikte yaya olarak memlekete dönüşünde, Kızılcabölük yakınlarında bir kahvehanede yorgunluk gidermiş, çay içmişler. Fakat Yusuf Çobanlar burada hastalanmış ve hakka yürümüş.
Silah ve yol arkadaşları, bu kadar badireyi atlattıktan sonra baba ocağına o kadar yakın bir yerde hakkın rahmetine kavuşmasını üzülmüşler. Hiç olmazsa aziz bedenini baba ocağına kavuşturmak için, bir sedyeye koymuşlar, yürümüşler Tavas’a doğru. O sırada Kızılcabölük kasabası, Çatalarmut mevkisinde, bağ evinde mukim olan bir pir-i fani hatun kişinin rüyasına, Allah dostu ermiş bir kişi girmiş ve: “Sana doğru bir misafir geliyor, kalk ve onu karşıla” diye seslenmiş. Piri fani hatun kişi, Allah dostunun dediği gibi yola çıkmış ve cenazeyi karşılamış. Gördüğü rüyayı, mevtanın yol ve silah arkadaşlarına anlatmış.
Pir-i fani hatun kişinin samimiyetine ve görülen rüyanın rahmani olduğuna kanaat getiren arkadaşları, hatun kişinin bahçesine, bugünkü yere Yusuf Çobanlar’ın aziz bedenini defnetmişler. O günden beri gaziderviş, bu küçük türbede yatmaktadır. Mezar taşındaki tarihlere bakılacak olursa Orhan Baba öldüğünde 16-20 yaş aralığındadır.
Savaşlarda onca badireyi atlattıktan sonra baba ocağına 20 kilometre kala yolda vefat etmesi oldukça etkileyici bir dramdır. Anadolu’nun fethinde, Balkan Savaşlarında, Çanakkale Savaşlarında, Birinci Dünya Savaşı'nda, Kurtuluş Savaşı’nda bundan daha vahim ne dramlar yaşanmıştır.
Elbete ki bundan dolayı, bizi şefkatli bir ana kucağı gibi bağrına basan bu vatan topraklarını düşmanlara çiğnetmemek, ay-yıldızlı bayrağımızı ebediyen göklerde dalgalandırmak, gök kubbeyi çınlatan ezan sesini kesmemek, gönüllere şifa olan Kur’an’ı susturmamak, toprağın altında binlerce kefensiz yatanı rahatsız etmemek, üstünde yaşayanları da zillete ve esarete düşürmemek için, nefisleri Allah’ın verdiği her nimete tatmadan, bedenleri ölümü tadan, sevdiği ile bir ömür boyu aynı yastığa baş koymadan bu vatan için musalla taşına baş koyan şehitler, bu toprağın yetiştirdiği en önemli insanlardır. Ruhları şad, mekanları cennet olsun!
(Kaynak: Denizli'nin Evliyaları ve Türbeleri, Selvi Yayınları, İbrahim Afatoğl